30 Kasım 2015 Pazartesi

kafama sıkıp gitmek istiyorum. son iki ay. zaman hem çok hızlı akıyor hemde hiç geçmiyor. tezatlıklar zamanlarındayız. iki ay sonrası sonsuz bir karanlık. hayal kuramıyorum, mutsuz muyum peki? hayır, mutsuz değilim ama endişelerim var. kafamın içinde durdurulamaz kaoslar. ocak ayından beri altından kalkamadığım ve sürekli neden tanrım neden, dediğim olaylar. biri gelince ardından bini geliyor sanırım. uyusam da iki ay sonra uyansam ya. ben bu dünyaya gelmek istemedim. sorsalar ya da ne bileyim tanıtım filmi falan gösterselerdi yahu! sabah yedide uyanmam gerek lakin direniyorum. sürekli tanrıyla kavga halindeyim. odak sorunum var o da zirve yaptı son aylarda. atilla ilhanın dediği gibi ' sonum kötüye varacak biliyorum...' tanrıya sürekli beni neden böyle yarattın diyorum. ben doğmadan büyük bir günah işlemişte olamam heralde. tibete gidip oradaki rahiplere katılmak istiyorum. bir yarış motoru alıp türkiyeyi onunla gezmek istiyorum. bu işler benim üstümden alınsın artık. çok marjinalmişim. ulan ben mi istedim böyle olmayı? yok arkadaş sıçarım marjinalliğine. güzel düşler görmek istiyorum, bana huzur veren insanların omuzlarında hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. içimde ne varsa etrafımdaki insanlara böğüre böğüre kusmak istiyorum. perşembe gününden beri yollardaydım. uzun yolları hep sevmişimdir. ah o deniz, o güneş... hiç bitmesin istedim. ama her güzel şey bitermiş. insanın aşık olduğu şehirler olurmuş. nedensiz sayısız şehire aşığım. otel odalarına, içkilere, tütünlere. sayısız adama aşığım. beni benden alan. bir deniz kıyısında oturuyoruz, olmazsa olmaz rakı masası. ben içimden sürekli, batsın böyle güzellik, diyorum. batsın,varolmasın. gece bir, ben çakır keyif olmuşum, elimde rakıyı kokluyorum. sonra kadeh kaldırıyorum, içiyorum ulan dünyanın her türlü güzelliğine diye. yanımdaki adamı yalnızlığımı gidersin diye taşıyorum. o muazzam manzarayı size nasıl anlatayım ki? gün batımı, deniz kokusu. gök kıpkırmızı, bir tarafta bulutlar. bir kaç kadeh daha içeceğim, yalnızlığıma, terkedilmişliğime, hep yalnız ve mutsuz geçen yıllarıma. hep kızgın olduğum insanlara. yaşamak iseyip yaşayamadığım hayatlara. yarım bırakmak zorunda olduğum hayatlara. en çok çocukluğuma içeceğim. soğuk günlere, sıcak günlere, baharlara... kokuşmuş ceset kokan sokaklara, sisli yollara, beni benden alan dizelere, kitaplara, kahramanlara, savaşlara... karadenize baktığım için heralde nazımın dizeleri geliyor aklıma, karşıyaka memleket... şiiri mırıldanıyorum. sonra dünya gözüme çok çirkin görünüyor, neden diyorum? kadehi yere atıp tuzla buz etmek istiyorum. gözlerim kan çanağı. rüzgar tüm bedenimi ipek gibi sarıyor. bir kaç adım atsan denizdesin. kaybolur gidersin karadenizin karanlıklarında. böyle zamanlarda hep annemi düşünüyorum...

gereksizlikler

yaşadıklarımız bizi nasıl böyle değiştirebiliyor? bizi yıkacak olayları nasıl böyle soğuk kanlılıkla karşılayacak hale geliyoruz? korku ve acı insanı değiştiriyor. mutluluktan daha çok değiştiriyor. karanlığın içinde soğuk ve sıcak. aydınlığın içinde soğuk ve sıcak. ister karanlık olsun ister aydınlık, acı verdiği sürece insanı olgunlaştırıyor. gereksiz bir olgunluk. en çok korktuğum şeylerden biri bu acılar beni zaman zaman insanlıktan çıkarıyor. kendimi tanıyamıyorum zamanla. umut, ümit, aşk, sevgi, güven... bir bir sözlüğümden çıkmaya başladı. bu durum canımı yakıyor. sonra diyorum ki kendime demek hâlâ ölmemiş bu duygular. sonra önüne geçemediğim bir fırtına kaplıyor ruhumu. her zaman gel gitlerim olmuştur ama hiçbir zaman bu kadar güçlü olmamıştı. hiçbir zaman beni böyle derinden sarsmamıştı. tanrıyla olan kavgalarım daha da arttı. hesaba ben çekilmeyeceğim, bundan sonra tanrıyı bile ben hesaba çekeceğim!

20 Kasım 2015 Cuma

insanın gönül işleri bir kere kırık gidince bir daha düzelmezmiş. sanki bir cadı seni lanetliyor, sonra da orosbu karı gibi kahkaha atıyor. buradaki orosbu karı kelimelerine dikkat! bunlar tamamen karakter orosbuluğu. yani böyle... bilmiyorum bende... insanların hepsi birbirinin arkasından konuşup yüzüne gülüyor. eşek kadar oldum hâlâ bu iki yüzlülüğe dayanamıyorum. kimse kimseyi beğenmiyor. insanlar birbirlerini aptal ilkokul çocukları gibi eleştiriyor. mübarek sanki kendi abide! zaten ankaraya gittiğim zaman seyretmeyi en çok istediğim oyun antebe geldi, antebe gelince ankaraya gitti. bu nasıl iş be! bir öğrencim var beni hiç sevmiyor. ne desem muhalefet. oy bazen pencereden aşağı atmak istiyorum ama nirvanaya ulaşmak kolay değil . derin bir nefes alıp kendimi sakinleştiriyorum. beni sevmeyen ve benden nefret eden ne çok insan varmış benim etrafımda. çok şaşırdım yahu! halbuki ben kimseye dokunmam. kendi halinde garip bir insanım. gerçekten öyle miyim acaba? tabii bu durumu bir de karşımdaki insanlara sormak gerek. amaann boktan boktan işler ama yinede güzel şeyler olabiliyor. çok şükür benim başıma aylardır gelmedi ama olabiliyor heralde...

11 Kasım 2015 Çarşamba

kalbim kırıldııııı dıbı dıp dıp

karışımıza çıkan insanları biz seçiyoruz. bu konuya imanım artık sonsuz. bu vakitten sonra ' ben ne yaptım da bu adam benim karşıma çıktı? ' dersem eğer işte o zaman Allah belamı versin. kalbinin kırılmasına bakmayan, sizi incittikten sonra bir bok olmamış gibi yüzünüze gülen insanlardan da gücünüz yettiği kadar kaçacaksınız. evet evet bende öyle yapacağım... göğsünü gere gere ' biliyorum sen beni çok seviyorsun ama benim aklımda ve kalbimde senden başka biri var.' cümlesi hangi adem evladının yüzüne yüzüne höykürülür allah aşkına? hadi diyelim ki bir gaflette kurdun bu cümleyi, sıçtıktan sonra sıvama bari. azda olsa toparlamaya çalış. hem ben insan değilim ki zaten. nage neden kırılsın, nage neden incinsin? sinirlerime fazlasıyla hakim olabilen bir insanım. üstümden tır geçmiş gibi oldu ama sadece tebessüm ettim. sende peygamber sabrı var, diyen arkadaşlarım haklılar sanırım. gönül acısı başka oluyor be! oysa bir heykel gibi durmayı ne çok isterdim bu hayat karşısında. ne bir erkekle yapabiliyorum artık ne de yalnız. her zamanki gibi iki ucu boklu değnek. dört aydır internetim yok, bilgisayarım yok. hoş bunlar olsa da fark etmez çünkü zamanım yok. iş kolik manyak bir şey oldum. bazen öyle kendimden geçiyorum ki günde on beş saat çalıştığım oluyor. sanırım bu da benim kendimi koruma tarzım. içkiyi bıraktım. belki inanmayacaksınız ama gerçekten bıraktım. iki buçuk ay boyunca hiç içmedim. sonra da sadece bir iki kere içtim. bünyem bu hayata da alıştı. son zamanlarda sadece otobüste kitap okuyabiliyorum. bir de uyumadan önce ama en fazla beş sayfa. allahtan evim ve işim arasında bir saat varda bol bol zamanım oluyor. yeni evim 15. katta manzarası harika. şehre tepeden bakmayı hep sevmişimdir. kısaca nagenin cephesinde çok şey değişti; değişmeyen şey ise teocumun dediği gibi ' bunlar güzel günlerimiz, daha beter olcaaakk her şeeyyy... '