24 Nisan 2015 Cuma

belki de biz tanrıdan bir şeyler dilerken yarım dilemişizdir? yani kendi adıma konuşuyorum benim yarım dileklerim olmasaydı böylesi çarpılmazdım. belki de biz hep kendimizi yanlış tanıttığımız için canımız böylesine yanmıştır. konuşmayı beceremediğimiz için. ' ulan ibne bi daha bunu yaparsan ağzına sıçarım senin' diyemediğimiz için böylesine incitmişlerdir bizi. incinmek için orta açıyoruz onlar da gol atıyor hepsi bu. keşke yalnızlık sadece tanrıya has olmasaydı da Atilla İlhan gibi ' cehennemde bir tanrı kadar yalnzım ' cümlesini göğsümü gere gere söyleyebilseydim. keşke ilk gençlik çağlarımda biri bana: bu kadar okuma, bu kadar anlamaya çalışma canın yanar çocuk! deseydi. deseydi de dinler miydim bilmem.birileri bulmalı bu can yanmalarının merhemini. birileri birilerini uyarmalı. yalnız kalacaksın bu kadar çok şey bilirsen yalnız öleceksin demeli. bir dağ köyüne isteyeceğim tayinimi. sefil, kokan... mesai saatlerinin dışında sürekli okuyacağım. biliyorum ki beni bu lanet yalnızlığa iten o kitaplar çıkarak yeniden o yalnızlıktan. çivi çiviyi söker misali. sonra bir keçi alacağım yanıma, ona felsefe yapmayı öğreteceğim ve keçi bir gün bana diyecek ki: üstümden geçiniyorsun adem evladı! yeter artık ben özgür bir bireyim... nerede okuduğumu yine hatırlamıyorum ama hoş bir cümle dolanıyor sabah beri dilimde: kör korkak ve bok gibisiniz! körüm, korkağım ve bok gibiyim. her gelenin içine sıçtığı umumi tuvaletler gibiyim. sonra bir mısra daha: bu gökyüzü bu deniz bu koku... araftayız bir yanımız aydınlık bir yanımızsa kör karanlık. çok konuşuyoruz ama dilsiziz. kafamda binlerce çekirge var zıp zıp zıp sürekli zıplıyorlar. hepsi özgürlüğü için bana yalvarıyor ama çıkacak delik bulamıyor. bir yandaysa dayısı ölmüş yengeçler. topallar resmen. ama bildiğim tek şey var hepsi de korkak, kör ve bok gibiler!

23 Nisan 2015 Perşembe

son zamanlarda bana bir şans meleği gerek. muhakkak her insana bir şans meleği gerektir ama bana son zamanlarda daha da çok lazım. insanın bir kaç ayda hayatı alt üst olabilir mi yahu? bu ne acaip bir bilmece? böyle bir acaip, bir dengesizlik, böyle bir bir.... ne boktan durum lan bu? hep eski şarkılarda takılmış kalmışım. bir adam bana, ' eskilerde mi takıldın kaldın' diyor. bende ona eski şarkılar bana güzel anılar hatırlatıyor. mutlu oldugum ama mutlu oldugumu fark etmediğim zamanları. diyorum. nasıl bir şey bende bilmiyorum. ama yeni albümlerden ya da yeni sanatçılardan bihaberim. tek yaptığım şey sadece eskiden dinlediğim şeyleri dinlemek.... sonra bu gece hiç tanımadığım bir adam bana, sende bir şeyler var, sanki seni yıllardır tanır gibiyim, kalbimi defalarca kıran ama hep affettiğim ve hep varolan... gibi bi cümle kurdu. ulan ne güzel cümle dedim kendime. sahi ne güzel cümle... bugün tek başıma bir küçük rakı bitirdim. kafam yine bir dünya... neden buraya yazıyorum şu anda inanın bende bilmiyorum. ama yazmak garip bir şekilde iyi geliyor. zihnimdeki erkekler, kadınlar, çocuklar, yaşamlar... yarım bırakılmış hiçbir şeyi tamamlayamıyorum. birini özlüyorum kimi özlediğimi bilmiyorum. yarım kalmış bir kaç hayatı tamamlamak istiyorum. halbuki ben kendime yetmiyorum... biliyorum değiştim hemde çok değiştim. özlediğim adam yanımda olsa biliyorum ki daha da yalnız kalacağım. hoş kimi özlediğimi inan bende bilmiyorum. sadece gecelerdir yalnız uyumaktan bıktım. sadece birine sarılıp uyumak bile iyi gelebilir. ya da yarım kalmış hayatı bir kaç kere tamamlamak. sokaklarda uçuşan seksi yalnızlıklar var. barlarda tek kişilik masalar ve tabureler daha çekici geliyor. seksi sokaklarda yürürken gökten bir yıldız koparsam da cebime koysam işte o zaman hayat daha da seksi olacak. her gece geçtiğim yollar beni daha çok sevecek. aynı anda binlerce hayat yaşarım o cebimdeyken. sarılıp yatmak istediğim adama da muhtaç olmayacağim. yarım kalan bütün hayatlarımı o yıldızla tamamlasam. diğer yarım kalanları da yaşarım... erken ölenler, kadınlar, çocuklar, aslında yaşamamış ama yaşadığını sanan herkes yerine. binlerce yıl öncesinden esir olanlar, sokaklarda yaşayanlar... aristokratlar ve kendini ilah sananlar istisna. karanlıkta birilerini görüyorum, karanlıkta olan birilerini özlüyorum. insanlara acıyorum sonra kendime acıyorum. ayaz gece dünyanın en hınzır kadını gibi göz kırpıyor, ona hayır diyemiyorum. iliklerimize kadar üşürken, yalnızlık evlerin saçaklarından damlıyor. biliyorum o karanlıkta hiç kimse yok, yine aynı yollar, aynı barlar ama karanlıkta bana bakan birilerini özlüyorum. hemde köpekler gibi özlüyorum. yalnızlıktan çıldırıyorum...

12 Nisan 2015 Pazar

XY kromozomuna sahip erkek kadından eksiktir aslında. XX tam olanken Y nin tek ayağı yok. tüm dünyada eşref-i mahlukat içinde en yüce mevkide kadınlar var...

7 Nisan 2015 Salı

her yerde karşıma çıkan otuz yaş üstü adamlar

popüler psikiyatri dergisinde okuduğum bir yazı vardı. Uyandım sabahın körü. sanki biri beni dürtü verdi bir değnekle. saat 05.30, o yazı geldi aklıma. yazıda şöyle diyordu efendim: insanlar karşılarına çıkan kişileri kendileri seçer. kadın ya da erkek farkmez, ' neden benim karşıma hep böyle insanlar çıkıyor' diye yakınıyorsak işte o mübarek insanları biz seçiyormuşuz... nasıl bir bilinç altım varsa 'karşıma çıkan insanlara da sıçayım, kendi psikolojime bilinç altıma da sıçayım' diye isyan etmeye başladım. hayır eğer bunu gerçekten kendimiz yapıyorsak neden kendimize böylesine leziz Çin işkenceleri yapıyoruz ki? yaklaşık iki buçuk yıldır yalnızım. nasıl bir yalnızlık onu bende anladım. tamam çapkınım, hovardayım yirmi dört ayardayım da hayır arkadaş bir insanın karşısına hep mı aynı tip insanlar çıkar. tam olarak hatayı nerede yaptığımı doktoruma da sordum. tabii ki cevap veremedi. bir zamanlar aldığım ahların misli misli çıkmasından şüpheleniyorum desem, tanıştığım adamlara kurduğum ilk cümle ' bak arkadaş ben çok dengesiz bir insanımdır, ne dediğime değil ne yaptığıma bakacaksın. üstelik benim ipimle kuyuya inilmez. bu cümle benim hayatta en sık duyduğum cümledir. kendi kendime söylemedim elbette, hep başkalarından duydum sonra da dedim ki kendime demek ki ben gerçekten böyle bir insanmışım.' Dün senden çok hoşlandım diyen adamdan kırk sekiz saatir haber alınamadı. eğer benim telefon görüşmelerime ya da sicil kaydıma baktırdıysa yeniden dönüş yapıp ' senden hâlâ ççok hoşlanıyorum be nagecim! ' demesi imkansız bir şey bunu bende kabul ediyorum. ama insan bi şeyler der. yani ne bileyim ' Allah belasını versin senin gibi kadının! ne lanet ne menem bir mahluksun! kahrol! ' dese bile kabülümdü. zaten iki hafta önce bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında tam kırk beş dakika bekletildim. sonra bir baktım aa aaaa adam telefonunu neyim kapamış yurt dışına kaçmışta izini kaybettirmiş. yok arkadaşım yok!' ben gelemiycem, bana gelenler geldi, zaten ben çok esrikli bir insanım' desene bana. bundan dört beş yıl önceydi galiba, tam olarak hatırlamıyorum, bir adam da bana iki kitap vermiş kayıplara karışmıştı. sonradan bir arkadaşıyla haber yolladı ' söyle o mahluğa bana kitaplarımı teez elden yollaya!' tabii ki yollamadım. ' gelsin azizim kendi alsın. tabii o kıymetli götü yiyorsa! ' dedim. sonradan bi öğrendim adam İspanya'ya yerleşmiş... kaç tamam anladım da bi hafta içinde İspanya'ya gitmek de neyin nesi... sonra bir başka adam! adam ki ne adam! Alllaahh konuşmaya başlayınca ne götler keser. ama icraata gelince elde var sıfır! aman da aman bir dere yağ bir dere bal hayat ona karşı. Çin'e kaçtı. kariyer yapacakmış kıçımın kenarı. bende yapıyorum ne olmuş? hem madem kariyer yapacaktın niye onca iltifatlar... hayır sevişmek için desem, belki bir ihtimal ama ben bu adamların hiçbiriyle sevişmedimde, sevişmiş olsam iki gözüm önüme aksın söylerim. inkar eden daha beter olsun derim. hem sevişmek kötü bir şey de değil ki sonuçta. kendi dengesizliğimi de inkar etmiyorum tabi. yani iş yerinde iki taneye göz koyarım, okulda üç tane. hayır maksat okul ve işyerini eğlenceli hale getirmek. fakat ben hiçbirine, senden çok hoşlandım, deyipte telefonlarmı kapamadım. yapmışta olabilirim şu an kendimden emin olamıyorum. örneğin yan apartmanda bi adam var. Allahım yok böyle bir çekicilik. mutfaklarımız karşılıklı. yemek yapıp kahve içerken bakışıyoruz. tam bir yıldır. sadece bakışıp mutfaktaki saatlerimizi eğlenceli hale getiriyoruz. ama ikimizde de tık yok. yani ne o bana kur yapıyor ne ben ona. arada sırada mutfakta şarap içip müzik dinlerken tebessüm edip kadeh kaldırıyorum, o da bana tebessüm edip afiyet olsun diyor. yani eğer çok çapkın olsaydım kapısına notumu çoktan yapıştırıp kaçmıştım. ya da ne bileyim bugün kahve içerken bana eşlik etmez misiniz efenim diye kesin sorardım. maksat mutfaktaki vakti güzel değerlendirmek. bu yazı nereye gidiyor bilmiyorum ama en iyisi ben sabah kahvemi yapıp bir sigara yakıp şu adamla bakışmaya devam edeyim... son zamanlarda sık sık Pamela'nın İstanbul şarkısıyla Teomanın Zamparanın Ölümü şarkısını dinliyorum. Tanrıımm sanki beni anlatıyorlar. bu sabah çok dinç ve mutluyum aslnında. tüm bu adamlara rağmen. neyse efenim hepinizi çok seviyorum...