tag:blogger.com,1999:blog-34291072154223915702024-02-02T07:22:50.029+03:00Haydutlarım Bir Kelebeğin Önünde Diz ÇökerRuh Dövenkaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.comBlogger209125tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-91307548206278981402018-01-01T18:08:00.001+03:002018-01-01T18:08:13.288+03:00Öyle çok özlüyorum ki kitaplarımı. Uzakta olanları, kaybolanlari, yırtınanları... içlerindeki hayatları özlüyorum. Belki bir mucize olur onlar gibi olurum diyorum. Olamıyorum. kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-67338118009217036262017-01-16T12:21:00.001+03:002017-01-16T12:21:52.457+03:00Yüksek topuğunu tıkırdata tıkırdata yürüyor. Bu topuklu ayakkabılarda bir büyü olmalı. Giyen kendini prenses sanıyor ( daha güzel bir benzetme olabilirdi ama aklıma gelmiyor) saçları sarı gibi değişik farklı bir renk. Kızıl sarı olabilir mi acaba? Aşağı yukarı gidip gelirken hiç etrafa bakmıyor. Burnu yukarıda yüzünde tebessüm. Kibir, istihza...üzerindeki pantolon jilet gibi. Üzerine kalıp gibi oturmuş bir ceket giymiş. Kendinden öyle emin konuşuyor ki kendi kendiNizi yalancı ilan edebilirsiniz. Böyle insanların yanında kendimi küçük çocuk gibi hissediyorum. Yaramazlık yapmış saklanan çocuk gibi. Biri 'müdüre hanım'diyor. Hah diyorum ancak böyle biri müdür olabilir. Arkasından konuşup dedikodusunu yapacak kadar soğuk, kibirli bir görünüş. Ne güzel oldu hocaaanim diyorum kendime. Bir suratsız Münire müdire eksikti tam oldu. Neyse diyorum zaten derse girip çıkmaktan başka bir şey yapmıyoruz siktir et. Bunu da siktir et. Aradan bir kaç gün geçiyor ne selaman ne sabah. Suratsız geliyor kapatıyor kendiniye oa
Daya görse de selam vermiyor tebessüm etmiyor. Ayaklarımda kot pantolona spor ayakkabıya bakıyorum. Gerçekten bu yüzden mi saygı görmüyorum acaba diye düşünüyorum. Ayakkabısının tikirtisi beynime işliyor. Gün geçtikçe daha çok nefret ediyorum bu sesten ve o bakıştan. Sahi neden birbirimizden bu kadar çok nefret ediyoruz? kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-23720628549622185042017-01-16T12:07:00.000+03:002017-01-16T12:07:31.190+03:00Kendi kendimi yiyorum. Öyle gereksiz bir hırsım var ki resmen kendimi yiyorum... Her zaman pozitif olan insanları anlamıyorum. Dünya bu kadar boşken ve içinde bu kadar bok varken. Aynı iş yerinde iki yıl çalışamıyorum ben. Batıyor bana her şeyi batıyor. Burada iki yıl oldu boku çıktı. Gitmem lazım. Gitmezsem deli olabilirim. Her şeyi yadırgayan ve kınayan insanlardan elinden geldiği kadar uzak duracaksın yoksa bu devran yürümüyor. Bir yıl o duvarları yıkmaya çalışıyorlar yıkamıyorlar dedikodular çıkıyor. Öyle bakışlarıyla hareketleriyle seni kaçırıyorlar. Seni kaçıramazsa huzurunu rahatını kaçıyor... yani kaçıracak bir şey buluyorlar. kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-34311446534650672482017-01-02T12:32:00.001+03:002017-01-02T12:32:52.251+03:00Şanslı bir insan görünce bazen seni de Allah yarattı beni de Allah yarattı şarkısını söylüyorum. Ama bazen de şanslı piç demekten kendimi alıkoyamıyorum. 2016 bitti yeni bir yıl geliyormuş. Dünün bugünden, yarının diğer günden ne farkı var? Olaylara iyi yönünden bakmaya çalışıyorum. Bakıyorum bakıyorum da ben bir bok göremiyorum. Daha önce söylemiş miydim şanslı insanlardan nefret ediyorum. Bunun yanında kendi şansımı kendim yaratmayı seviyorum. Kendi şansımı yaratırken çok yorulduğum zamanlarda ' sıçayım sizin şansınıza ' demekten kendimi alamıyorum. Bu dünyada büyük olsun küçük olsun herkes birbirinin itini köpeğini koruyup kolluyor. Yani Ankara'da dayınız yoksa sizden bir bok olmaz. İş Merkezi babanızınsa saat 12'de gelir 6'da çıkarsınız. Aman böyle boktan işler işte. Kendi gücüyle bir yere gelmeye çalışan insanlarında götünü yırtması gerekiyor...kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-67877753358954191902016-12-25T00:52:00.001+03:002016-12-25T00:52:40.796+03:00SALAK SAÇMA NOTLAR
1. üst katımda kim oturuyor bilmiyorum. Bir kaç kere karşılaştığım Afrikalı öğrenciler olabilir. Şimdi bağıra bağıra kavga ediyorlar. Çok gıcık bir durum hiçbir şey anlamıyorum. Daha önce duymadığınız dil size arı sesi gibi geliyor. İnsan beyni çok garip. Anlasaydın salak saçma bir sosyal dedikodu çıkabilir ve ben anlamsızca mutlu olurdum. Neden olurdum bilmiyorum çünkü bu lanet yerde kimseyi tanımıyorum.
2. 1+1 evin en gıcık yanı sinirlenince hızlı hızlı gezemiyorsunuz. Kesin aptal gibi bir eşyaya takılıyorsunuz.
3. Güzel yönleriyse hızlı temizleniyor ama bir o kadar hızlı dağılıyor.
3. İçkiyi bıraktım. Mutluyum. Sigarayla yola devam.
4. Bazen canım sıkılınca tivitir feysbuk gibi sosyal ağlara takılıyorum. Şunu fark ettim; gözlerin renkli ve güzelse kocaman kocaman açın ve fotoğraf çekin. Bir milyon takipçiniz olabilir.ve salak gibi aldığınız her boku yediğiniz her boku insanlarla paylaşın. Tebrikler! Bir milyon aptal takipçi daha kazandiniz!
5. Bu lanet internet sürekli bana robot olup olmadığımı soruyor. Yani kısmen hepimiz robotlaştık, ama hala ölmedik arkadaş! Bir de bu salak fotoğraf eşleştirme şeysi var...
6. Internetle aram çok iyi değil yaklaşık 7 yıldır. Yani ben çok zengin olduğum için 16 yaşında tanıştım internetle:)))).
Ama arkadaş ne hikmet ve de ne takdirse ne zaman internet kısıtlaması olsa benim canım bir internet çekiyor bir internet çekiyor sorma gitsin. Ne kitap okuyabiliyorum ne film izleyebiliyorum.
7. Son zamanlarda deli gibi fantastik, polisiye ve bilimkurgu okuyorum. Garip ve güzel dünyalar tavsiye ederim.
8. Yirmi dakikadır sigara ağzımda ama yakmadım kendi rekorumu kırıyorum. Hala bir bilgisayarım yok telefondan blog yazmak çok boktanmış bir daha mı? Tövbeeee
9. Tövbe deyince aklıma Levent Yüksel abimin şarkısı geldi. Hey gidi gençlik eridi gitti be!
10. Son zamanlarda kendime güzel bir hobi buldum. Amigurumi! Rengarenk hayvanlar yapıyorum sonra çocuklara hediye ediyorum. Süper bir duygu! En ucuz hobi buydu :)
11. Son zamanlarda çok kıskanç olmayan başladım. Sevgilimi falan değil. Güzel çocukluk yaşamış insanları. Dans edebilen, enstrüman çalabilen, resim yapabilen...
12. Yeni bir şehir, yeni bir hayat diye çıktık yola; farkettim ki benim yaş ilerledikçe ben daha asosyal oluyorum.evde tek başıma pinekleyip kitap okuyorum ve kendimi herkese kapatıyorum. Tehlike çanları benim için çalıyor.
13. Yıllardır düşünmediğim bir şeyi düşünüyorum: çocuk yapmak istiyorum. Bu duygu neden ve nasıl geldi? Hoş geldin 32 mi diyelim? Ama böyle bir dünyaya bir çocuk mu? Bir de şöyle düşünüyorum: o yumuk eller, sosis kollar ayaklar, pembe yanaklar, mis gibı koku...aman tanrım! Yine geldi aynı hormon.sen beni koru!
14. İşimi çok seviyorum lakin son günlerde sabır sınırlarımı zorlayan çok öğrenci var. Tekrar yoga yapmam gerek.
15. Çarşamba gününden bu yana kar tatili. E bokunu çıkardın kar, sıktır git artık.
16. Bugün alışveriş yaparken yıllar önce selamlaştığım birini gördüm bu yabancı yerde. Ne yaptım biliyor musun? Boynuna sarıldım ve marketin ortasında bağıra bağıra ağladım. İnsanlar hep şöyle der: çok sert ve korkunç görünüyorsun bu yüzden sen ağlayınca biz tokat yemiş gibi oluyoruz. Hatta işi abartıp bana hükümet gibi karısın! Diyen de var. Ağladıktan sonra pişman oldum sonra da pişman olduğuma pişman oldum. Derin mevzular gün yüzüne çıktı diye pişman oldum. Ama bu mevzular benim kafamda çıktı diye pişman oldum.
17. Bu akıllı telefonların kendi götlerine göre salak salak düzeltme yapması beni hasta ediyor.
18. Uzun zamandır bu kadar çok küfür de etmemiştim vallaha terapi gibi geldi iyi de oldu.kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-72623110088569746002016-11-22T17:23:00.000+03:002016-11-22T17:23:01.999+03:00Aynı bok gibi bir şey bu özel sektör. Ölsen acımazlar ama sana verecekleri bir kuruşun hesabını yaparlar. Sağlık sigortasını eksik yaptırırlar maaşını banka hesabına eksin yatırır gerisini elden verirler ama sen bir ay tatil istersen, paranı vermeyiz, derler. Peki bunları kim bu hale getiriyor? Devletimiz çok yaşasın! Asgari ücret altında sigortasız çalışan milyonlarca işçi var ama maalesef devletin bundan haberi yok. Özel sektörde insanlar resmi tatillerde çalıştırılıyor ama devlet, olabilir efendim normaldir, diyor. Bir kolejde öğretmen sabah sekizden akşam yediye kadar çalışıyor ne için bin bes yüz lira para için. Bir gün izin isterse,olmaz efendim döner sermaye, cevabını alıyoruz. Ulan ne şerefsiz ne kansız ne ciğersiz insanlarsınız... Ulan Allahsiz kitapsız dinsiz imansızsiniz... tek tanrı para sizin için. Ama yine devletimiz çok yaşa! kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-8420284068494356832016-03-12T21:55:00.001+02:002016-03-12T21:55:25.364+02:00sana ihtiyacım var. hiç kimseye olmadığı kadar çok ihtiyacım var. sıcaklığına, kokuna, verdiğin güven duygusuna. kalbim avuçlarında. ruhum ruhunda. merhamete ihtiyacım var. sevgiye ihtiyacım var. gördün mü bak nagecim yine göründü yalnızlığın yolları. karanlık, korkunç, ızdırap veren... yıllardır aklımda aynı ölüm sahnesi. bir gün gerçekleştireceğim biliyorum. bir gün olacak. bu sahte ve yalancı dünya sevenlerin olsun. sevenler kucaklasın birbirini, sevenler kazansın paralarını, sevenler güzelleşsin. servet sahibi olsunlar. bana bir avuç toprak kafi. çok yorgunum kaptan al götür beni. yoruldum her şeyden yoruldum. her şeyden sıkıldım. kimse 'iyi misin? ' diye sormasın bana. yalan söylemekten sıkıldım. otuz iki diş sırıtarak ' çooook iyiyim. her şey harika ' demekten sıkıldım. kendime yalan söylemekten sıkıldım. ezginin günlüğündeki şarkı gibi bir sarhoş balık bulana kadar topal martı benim. ya da sarhoş balık benim. denizin yüzüne çıkmasını bekliyorum. ben kendimi öldürmezsem ölümüm ani olacak biliyorum. bundan sonra hayattan tek temennim annemden sonra ölmek. mantığım yok, aklım yok, ruhum yok, hayallerim yok, geleceğim yok... tedavisi imkansız bir ruh hastasıyım. tek sığınağım alkol ve sigara. çok yoruldum gel al artık beni kaptan. ben zümrüdüanka değilim. küllerimden yeniden doğmaktan yoruldum. ben o üniversiteden nasıl mezun oldum bilmiyorum. ben nasıl ankara mezunuyum bilmiyorum. ben nasıl öğretmenim bilmiyorum. okuduğum onca kitap nereye gitti bilmiyorum. onca felsefe, onca fikir. fikirsizim mantıksızım akılsızım. dünyanın en manyak insanıyım. gökyüzü her zaman ciğerime doluyor. her sonbaharda ölmekten ve her ilkbaharda doğmaktan yoruldum...kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-41189410975050137552016-03-03T13:29:00.001+02:002016-03-03T13:29:59.212+02:00Hayat önce sille atar sonra bir şefkat öpücüğü yollar. Nizamını asla kaybetmez bu. Bazen iki kere öper ama sonradan gelecek sille bilin ki şiddetlilerin en şiddetlisi olacaktır.peki neydi bu silleden sonra gelen şefkat. evet kesinlikle hayat bize paketler içinde öpücükler yolladığını sanıyor. efsanelerdeki gibi öpücüklere zehir bulaştırmış. zehir dudaklarımdan kanıma karıştıkça hayatın kalbinin avuçlarımın içinde atmasını istiyorum. ama bu yaşama emareleri olan bir atış olmamalı. avuçlarımın içinde onun can çekişini duymalıyım.gittikçe yavaşlayan atışlar kanıma karışan zehiri paklamalı, bir şeyler olmalı sonra ruhumda, incecik işlediğim kinim ve nefretim tazelenmeli hayata ve insanlara karşı. uyuyamadığım gecelerde aldığım haplar gibi uyuşturmalı sonra zihnimi, bir bulutun ardındaymışçasına hayat uzaklaşmalı benden ve avuçlarımdaki atış susmalı; derin sukutun ardında tüm yaşadıklarım bana renkli rüyalar gibi görünmeli. gözlerimi çok sevdiğim bir yerde açmalıyım. rüyanın gerçekçiliğine şaşıp kalmalıyım. oysa demeliyim kendime, renkler nasılda gerçekçiydi. sesler, görüntüler, gidişler gelişler, ulaşamadığım hediyeler. öyle ki durmadan karşıma hediyeler koyup gerisin geri kaçırıyordu hayat denen şey. ve ben rüyamda bile olsa avuçlarımda son atışlarından büyük bir haz ala ala öldürdüm onu. evet çok gerçekti ardına bakmadan kaçışlar. Zamanlardan ve mekanlardan kaçışlar. insanlara sırtını dönüşler. sabah mahmurluğu ve kabus mu yoksa güzel bir düş mü olduğunu anlamadığım şeyi söküp atmalı yüreğimden. Ama ağzımda hâlâ kekremsi bir tat, dudaklarımda bilmediğim garip bir tat. Sanki gece derin uykunun arasında uyanıp bişeyler atıştırmışımda geri uyumuşum gibi. ama dudaklarım daha da acı olacak biliyorum. ve sabah mahmurluğunu üzerimden atmadan kapım çalınacak, yüzünde kocaman yapay gülümseme sanki zorla yapıştırılmış gibi biri cıkacak karşıma, afedersiniz bayan sanırım bu paket size, hayat isminde biri yollamış. peki bu kabus burada biter mi? onunda bir kabus olduğunu varsayalım ve onu bir kez daha öldürelim. evet, her nimeti tokata çevirişinde her gece avuçlarımızda hayatın yavaşlayan kalp atışlarını duyalım. kinimizi ve nefretimizi biraz daha özenle işleyelim. Kime karşı mi? elbette her daim sevip kucak açtiğimiz hayata ve içinde barınan insanlara karşı...
16.05.2015kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-4633373298143470902016-02-21T08:14:00.000+02:002016-02-21T08:14:46.122+02:00siz üzülmeyin diye ben sürekli gülüyorum. canım dediğin insan seni nasıl canınla tehdit eder. şimdi bana bir kadeh sıcak şarap gerek bir de tükenmeyen sigara. yalnızlık için hap bulsunlar vallahi her gün içeceğim. yalnızlık allaha mahsusmuş o zaman neden beni sürekli yalnızlıkla imtihan ediyor. biliyorum hepsi geçecek. neler neler geçmedi ki. keşke her geçen kalbimden ve ruhumdan kocaman bir parçayı alıp götürmeseydi. mutlu anlar ne kadar kısa sürüyor? sanırım ben yalnız ölmek zorunda kalacağım. çaresiz, kimsesiz... kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-9546843933350243592016-02-21T08:06:00.000+02:002016-02-21T08:06:09.625+02:00ey hayatbağıra bağıra ağlamak istiyorum. ağladım evet, sabaha kadar ağladım ama yetmedi. gözlerim yanıyor, kalbim sıkışıyor ve nefes almakta zorlanıyorum. yine de ağlamak istiyorum. damarlarımda kan yerine hüzün akıyor. aldığım her nefes ciğerimi parçalıyor. korkuyorum. yaşamaktan korkuyorum. ıssız bir dağın tepesinde ağaç olmak istiyorum ya da kıpkırmızı bir avuç akdeniz toprağı. kalbimi büyük bir taşın altında parçalamak istiyorum. ruhumu zerrelere ayırıp dünyanın dört bir yanına göndermek. herkesten ve her şeyden nefret etmek istiyorum. bu hayat son bulacaksa bulsun artık. çünkü ben tükendim, parçalandım. kelimeler kifayetsiz kalıyor duyguların yanında.kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-72346922222890869672016-02-14T19:50:00.000+02:002016-02-14T19:50:19.399+02:00bir çakmaklık ya da bir gaz dolumluk adamlarhenüz açmadığım koliler vardı. bugün can sıkıntısından onları açtım. gerekli gereksiz her şeyi biriktiren bir insan değilim, kitap kurtları, sinema ve tiyatro biletleri bir de çakmaklar dışında. bir kolinin içinde kitaplarla beraber bin tane çakmak çıktı. hepsini dün gibi hatırlıyorum. sonra tebessüm ettim ve ' ne adamlar sevdim zaten yoktular ' dedim. herkesin hayatında kalan artıklar izler. benim hayatımda ise taşı bozulmuş ve gazı bitmiş çakmaklar vardı. sonra bir kitabın ilk sayfasında ' kalbinde hep kalıcı olmak dileği ile vıdı vıdı vıdı....' ondan da bir çakmak kalmıştı. bu kadar çok hatırayı bu kadar çok ızdırabı bir kaç çakmağa mı sığdırdım şimdi ben?
neden bu adamlar hep bir gaz dolumluk oluyor. üstelik taşları hemen tükeniyor. hayatımda kalıcı olmak isteyen onca insan varken ben neden şimdi bu kadar yalnızım. kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-68172781597406246732015-12-19T23:47:00.003+02:002015-12-19T23:47:59.991+02:00gecelerden nefret ediyorum. oysa eskiden ne çok severdim. şimdi kafamın içinde kör düğüm olmuş düşünceler ve duygular yüzünden bir şey okuyamıyorum, seyredemiyorum. keşke duygularımı ve düşüncelerimi çıkarıp bir kenara koyabilseydim. oysa olmuyor. tanrı bizi cezalandırmak için yolladı yeryüzüne. hiçbir günahımız yokken hemde. bizi denemesi için biz ona ricada bulunmadık. biz cenneti istemedik; hele cehennemi hiç istemedik. biz şeytan ya da melek istemedik. biz altmış yıllık, en fazla yüz yıllık ömür istemedik. nefret ediyorum. herkesten ve her şeyden nefret ediyorum. tüm bencilliğiyle sadece kendini düşünen insanlardan nefret ediyorum. kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-45812766083824310532015-11-30T12:16:00.000+02:002015-11-30T12:16:56.158+02:00kafama sıkıp gitmek istiyorum. son iki ay. zaman hem çok hızlı akıyor hemde hiç geçmiyor. tezatlıklar zamanlarındayız. iki ay sonrası sonsuz bir karanlık. hayal kuramıyorum, mutsuz muyum peki? hayır, mutsuz değilim ama endişelerim var. kafamın içinde durdurulamaz kaoslar. ocak ayından beri altından kalkamadığım ve sürekli neden tanrım neden, dediğim olaylar. biri gelince ardından bini geliyor sanırım. uyusam da iki ay sonra uyansam ya. ben bu dünyaya gelmek istemedim. sorsalar ya da ne bileyim tanıtım filmi falan gösterselerdi yahu! sabah yedide uyanmam gerek lakin direniyorum. sürekli tanrıyla kavga halindeyim. odak sorunum var o da zirve yaptı son aylarda. atilla ilhanın dediği gibi ' sonum kötüye varacak biliyorum...' tanrıya sürekli beni neden böyle yarattın diyorum. ben doğmadan büyük bir günah işlemişte olamam heralde. tibete gidip oradaki rahiplere katılmak istiyorum. bir yarış motoru alıp türkiyeyi onunla gezmek istiyorum. bu işler benim üstümden alınsın artık. çok marjinalmişim. ulan ben mi istedim böyle olmayı? yok arkadaş sıçarım marjinalliğine. güzel düşler görmek istiyorum, bana huzur veren insanların omuzlarında hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. içimde ne varsa etrafımdaki insanlara böğüre böğüre kusmak istiyorum. perşembe gününden beri yollardaydım. uzun yolları hep sevmişimdir. ah o deniz, o güneş... hiç bitmesin istedim. ama her güzel şey bitermiş. insanın aşık olduğu şehirler olurmuş. nedensiz sayısız şehire aşığım. otel odalarına, içkilere, tütünlere. sayısız adama aşığım. beni benden alan. bir deniz kıyısında oturuyoruz, olmazsa olmaz rakı masası. ben içimden sürekli, batsın böyle güzellik, diyorum. batsın,varolmasın. gece bir, ben çakır keyif olmuşum, elimde rakıyı kokluyorum. sonra kadeh kaldırıyorum, içiyorum ulan dünyanın her türlü güzelliğine diye. yanımdaki adamı yalnızlığımı gidersin diye taşıyorum. o muazzam manzarayı size nasıl anlatayım ki? gün batımı, deniz kokusu. gök kıpkırmızı, bir tarafta bulutlar. bir kaç kadeh daha içeceğim, yalnızlığıma, terkedilmişliğime, hep yalnız ve mutsuz geçen yıllarıma. hep kızgın olduğum insanlara. yaşamak iseyip yaşayamadığım hayatlara. yarım bırakmak zorunda olduğum hayatlara. en çok çocukluğuma içeceğim. soğuk günlere, sıcak günlere, baharlara... kokuşmuş ceset kokan sokaklara, sisli yollara, beni benden alan dizelere, kitaplara, kahramanlara, savaşlara... karadenize baktığım için heralde nazımın dizeleri geliyor aklıma, karşıyaka memleket... şiiri mırıldanıyorum. sonra dünya gözüme çok çirkin görünüyor, neden diyorum? kadehi yere atıp tuzla buz etmek istiyorum. gözlerim kan çanağı. rüzgar tüm bedenimi ipek gibi sarıyor. bir kaç adım atsan denizdesin. kaybolur gidersin karadenizin karanlıklarında. böyle zamanlarda hep annemi düşünüyorum...kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-61576736724010464162015-11-30T12:11:00.000+02:002015-11-30T12:11:15.287+02:00gereksizlikleryaşadıklarımız bizi nasıl böyle değiştirebiliyor? bizi yıkacak olayları nasıl böyle soğuk kanlılıkla karşılayacak hale geliyoruz? korku ve acı insanı değiştiriyor. mutluluktan daha çok değiştiriyor. karanlığın içinde soğuk ve sıcak. aydınlığın içinde soğuk ve sıcak. ister karanlık olsun ister aydınlık, acı verdiği sürece insanı olgunlaştırıyor. gereksiz bir olgunluk. en çok korktuğum şeylerden biri bu acılar beni zaman zaman insanlıktan çıkarıyor. kendimi tanıyamıyorum zamanla. umut, ümit, aşk, sevgi, güven... bir bir sözlüğümden çıkmaya başladı. bu durum canımı yakıyor. sonra diyorum ki kendime demek hâlâ ölmemiş bu duygular. sonra önüne geçemediğim bir fırtına kaplıyor ruhumu. her zaman gel gitlerim olmuştur ama hiçbir zaman bu kadar güçlü olmamıştı. hiçbir zaman beni böyle derinden sarsmamıştı. tanrıyla olan kavgalarım daha da arttı. hesaba ben çekilmeyeceğim, bundan sonra tanrıyı bile ben hesaba çekeceğim! kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-38994531606202703872015-11-20T13:36:00.000+02:002015-11-20T13:36:41.237+02:00insanın gönül işleri bir kere kırık gidince bir daha düzelmezmiş. sanki bir cadı seni lanetliyor, sonra da orosbu karı gibi kahkaha atıyor. buradaki orosbu karı kelimelerine dikkat! bunlar tamamen karakter orosbuluğu. yani böyle... bilmiyorum bende... insanların hepsi birbirinin arkasından konuşup yüzüne gülüyor. eşek kadar oldum hâlâ bu iki yüzlülüğe dayanamıyorum. kimse kimseyi beğenmiyor. insanlar birbirlerini aptal ilkokul çocukları gibi eleştiriyor. mübarek sanki kendi abide! zaten ankaraya gittiğim zaman seyretmeyi en çok istediğim oyun antebe geldi, antebe gelince ankaraya gitti. bu nasıl iş be! bir öğrencim var beni hiç sevmiyor. ne desem muhalefet. oy bazen pencereden aşağı atmak istiyorum ama nirvanaya ulaşmak kolay değil . derin bir nefes alıp kendimi sakinleştiriyorum. beni sevmeyen ve benden nefret eden ne çok insan varmış benim etrafımda. çok şaşırdım yahu! halbuki ben kimseye dokunmam. kendi halinde garip bir insanım. gerçekten öyle miyim acaba? tabii bu durumu bir de karşımdaki insanlara sormak gerek. amaann boktan boktan işler ama yinede güzel şeyler olabiliyor. çok şükür benim başıma aylardır gelmedi ama olabiliyor heralde...kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-61310469539474323362015-11-11T17:19:00.001+02:002015-11-11T17:19:55.946+02:00kalbim kırıldııııı dıbı dıp dıp karışımıza çıkan insanları biz seçiyoruz. bu konuya imanım artık sonsuz. bu vakitten sonra ' ben ne yaptım da bu adam benim karşıma çıktı? ' dersem eğer işte o zaman Allah belamı versin. kalbinin kırılmasına bakmayan, sizi incittikten sonra bir bok olmamış gibi yüzünüze gülen insanlardan da gücünüz yettiği kadar kaçacaksınız. evet evet bende öyle yapacağım... göğsünü gere gere ' biliyorum sen beni çok seviyorsun ama benim aklımda ve kalbimde senden başka biri var.' cümlesi hangi adem evladının yüzüne yüzüne höykürülür allah aşkına? hadi diyelim ki bir gaflette kurdun bu cümleyi, sıçtıktan sonra sıvama bari. azda olsa toparlamaya çalış. hem ben insan değilim ki zaten. nage neden kırılsın, nage neden incinsin? sinirlerime fazlasıyla hakim olabilen bir insanım. üstümden tır geçmiş gibi oldu ama sadece tebessüm ettim. sende peygamber sabrı var, diyen arkadaşlarım haklılar sanırım. gönül acısı başka oluyor be! oysa bir heykel gibi durmayı ne çok isterdim bu hayat karşısında. ne bir erkekle yapabiliyorum artık ne de yalnız. her zamanki gibi iki ucu boklu değnek. dört aydır internetim yok, bilgisayarım yok. hoş bunlar olsa da fark etmez çünkü zamanım yok. iş kolik manyak bir şey oldum. bazen öyle kendimden geçiyorum ki günde on beş saat çalıştığım oluyor. sanırım bu da benim kendimi koruma tarzım. içkiyi bıraktım. belki inanmayacaksınız ama gerçekten bıraktım. iki buçuk ay boyunca hiç içmedim. sonra da sadece bir iki kere içtim. bünyem bu hayata da alıştı. son zamanlarda sadece otobüste kitap okuyabiliyorum. bir de uyumadan önce ama en fazla beş sayfa. allahtan evim ve işim arasında bir saat varda bol bol zamanım oluyor. yeni evim 15. katta manzarası harika. şehre tepeden bakmayı hep sevmişimdir. kısaca nagenin cephesinde çok şey değişti; değişmeyen şey ise teocumun dediği gibi ' bunlar güzel günlerimiz, daha beter olcaaakk her şeeyyy... ' kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-72074799251130561832015-08-06T23:21:00.001+03:002015-08-06T23:23:13.038+03:00Penceremin dibinde şu anda balık satmak için müşterilere seslenen adamın kişisel çıkarı, çok satış yapmaktır. Eğer adamın karısı ya da herhangi bir kişi ona bol kazanç dileğinde bulunursa, bu onun kişisel çıkarıyla ilgilidir. Oysa hırsızın biri adamın balık dolu sepetini çalarsa, o anda birçok kişinin çıkarı, bütün kentin, tüm ülkenin, kısacası hırsızlığı kınayan herkesin çıkarı söz konusu olur. Bu çıkar sorununda artık balıkçının kişiliği önemini kaybeder ve onun yerine "malı çalınan kişiler" kategorisi ön plana geçer.
Ama bu meselede kişisel çıkarlara doğru bir yöneliş de olabilir, çünkü olaya karışanların, hırsızın yakalanıp cezalandırılmasını istemelerinin nedeni, hırsızlığın yaygınlaşmaması ve dolayısıyla kendi mallarının da korunmasıdır. Herkeste böyle bir düşünüş biçimini saplamak mümkün olmasa dahi herkesin hırsızı "suçlu" olarak nitelendirdiğine tanık oluruz. Böylece hırsızın eylemi hakkında bir yargıya varılmış olur ve bu da "suç" kavramı ile ifade edilir.
Şimdi şöyle bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz: Bir suç bana zarar vermediği gibi benimle ilgili başka kimselere de en ufak bir zarar vermiyorsa bile, ben gene de ona karşı tavır alırım. Neden? Çünkü ben ahlâklı olmaktan yanayım ve ahlâklılık fikri ile doluyum; ahlâklılığa ters düşen her şeye karşı savaşırım.
Örneğin Proudhon, hırsızlığı nefret edilecek bir suç olarak kabul ettiğinden, "mülkiyet hırsızlıktır" tümcesiyle mülk sahibi olmaya "cürüm" damgası vurmuştur. Din savunucularının bakış açısına göre de hırsızlık suç sayılır ya da en azından bir kabahat olarak kınanır.
5 Ağustos 2015 00:01
Sevgili Fırat, senede bir kerede olsa attığın bu nefis yorumlara çok mutlu oluyorum. iyi ki varsın. seni çok seviyorum.kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-42602407297301387812015-07-31T00:44:00.000+03:002015-07-31T00:44:09.751+03:00bu hayat çok boktan. gün geçtikçe daha da boktanlaşıyor. on iki saatte iki kere canımla tehdit edildim. babaanem kanser ve kanaması oldu kan kustu. kapı kilitli bende anahtar yok. pencereden gördüğüm an karşısında dehşete düştüm. 112 acil servisi aradığımda antep ağzıyla konuşan, ukala bir orosbu açtı telefonu. ben o panikle mahalle yerine de sokak ismi veriyormuşum. hatun beni azarlayınca ben kendimden geçtim. bütün bir mahalle benim çığlıklarımla inledi. sanırım kadına orosbu, fahişe falan dedim. ne de güzel dedim pişman değilim. en son korkulukları yumrukladığım yerde, o ambulans hemen buraya gelecek yakarım hepinizi, diye bağrıyordum tabi mahalle ismini de söylemeyi başarmıştım. ama o hatun şimdi karşıma çıksa muhtemelen dövmemek için kendimi zor tutarım. telefonun diğer ucuna insan psikolojisinden anlayan birileri konulmalı. bu ülkede... götümle güldüm bu düşünceye. bu haberi alıp terlikleriyle gelen kuzenlerimden biri epilepsi ve kriz geçirdi. bir diğer kuzenim sinir krizi geçirdi ama farklı bir olay yüzünden. annem çıldırmış sanırım. tedavi görmesi gerek. bir yıl önce bıraktığım annem değil. ama yaşadklarını ben yaşasaydım bende çıldırırdım. sonra annem çok saçma bir şey yaptı ama onu anlatmayacağım. benim hayatıma benden başka herkes yön vermeye çalışıyor her zaman olduğu gibi. cehennemden bir çukurdayım. bundan daha iyisi olamazdı. battıkça batıyoruz. bu hayat bundan daha kötüsünü sunamaz derken daha kötüsü geliyor başımıza. en iyisi ise burada sadece dört gün aylak aylak gezmem olu o da bayram dolayısıyla. iş buldum ve çalışmaya başladım. yeni insanlar, yeni bir ortam. yeni bir ev... yine de bu hayat çok boktan ve daha da boktanlaşacak. kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-22887627159404839832015-07-15T04:24:00.000+03:002015-07-15T04:29:22.906+03:00kpss mağdurlarıiki yıldır özel sektörde çalışıyordum. aynı zamanda yabancı öğrencilere ders veriyordum. özel sektör insanın ağzına sıçar. tabii özel sektöre tahammül etmemin en büyük nedeni elimde bir diplomamın olmayışıydı. özel sektörde devam etmem için gelen o muazzam (!) teklifleri reddedip bir kaç ay önce işten ayrıldım ve şöyle bir durum gelişti, annem kpss ye girmem için elinden geleni yaptı ve ben kaydımı yaptırdım. sınavlardan hep nefret etmişimdir. sınav denince şeytan çarpmışa dönüyorum. neyse efendim çalışmadığınız bir sınav ne kadar iyi geçerse o kadar iyi geçti sınavım. böbürlenmek gibi olmasın güncelden gelen tüm soruları yaptım. tabii ki bunu çok okumaya ve gerekli gereksiz her şeyi ezberleyebilmeme borçuluyum. yine garip bir nokta daha var ben ezberim kötü derim hep. meğer değilmiş. sınavdan çıktıktan sonra ismini bile bilmediğim akrabalarım beni aramaya başladı. aman tanrım ben nasıl bir belanın içine düştüm. aynı şeyi üniversite sınavından sonra da yaşamıştım ama insan unutuyor işte. sınavın nasıl geçti tatlım? ruhsuz bir sesle, bok gibi diyorum. ama neden? hay ebesinin örekesi! sana ne ulan, sana ne! anasını satayım hayatın anlamını ara desen bu kadar sorgulamaz. çalışmadım diyorum aynı ruhsuz sesle. yine soruyor, ama neden? paşa gönlüm istemedi de ondan canım sana ne? benim en büyük zevkim işsiz kalmak zaten. işsiz kalırsam yıllar önce yaptığım gibi garsonluk, bulaşıkçılık, temizlik... yaparım diyorum. herkeste bir şok nidası! aman tanrım olur mu öyle şey. arkadaşım benim gocunmadığım şeyden sen neden gocunuyorsun ki? hem ben öyle de mutluydum. tabii ki öğretmenlik yapmayı çok seviyorum. o çocukların gözlerindeki ışık beni benden alıyor. fakat ben ekmeğimi her yoldan kazanırım size ne? yeni bir iş buldum. yine özel sektörde sürünmeler. olsun aç kalmaktan iyidir. bir dershane sistemiyle daha papaz olur ayrılırım. üçüncü en iyinin de kara listesine girmiş olurum :) kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-40345394195522859552015-07-14T18:44:00.000+03:002015-07-15T04:29:35.140+03:00Ne garip adamTipik kadın davranışı:bir kadın giderse eğer,arkasına bakmaz! İyi birsey midir bu peki?tartişılir. Kadın,işine yaramayan bir şeyle uğraşmaz.bununla ilgili bir durumdur bu. Oysa kadının hayatta daha önemli görevleri vardır.bu görevleri içgüdülerinden alır.ve gôrevini gayet ciddiye alır.
Bu konuşmanın muhatabı sen değilsin telefonda yazıları okuyan.o halde neden mi yazıyorum?
Bir tapıcı ahşap bir toteme taparken nasıl ki ulasamadığı bir varsayıma aracı tutarak tapıyorsa,benim seninle konuşmam da öyle. Peki o halde neden msjı 2222 ye falan atmıyorum da sana atıyorum? Bu da bir varoluş problemi.çünkü insan görmek ve görülmk üzerine kurgulanmş. Zaten o tapıcı da görmeye ve görülmeye ihtiyacı olduğundan tapıyor tapinağa. Bak şimdi pişman oldum yazdıklarmdan..veya yazılanlardan.ne o yazıları yazan ''ben''dim,ne gönderilen ''sen''... Her neyse tüm bu yaşananları unut. Bunlarin hic birini soylemedim sana. Sadece şunu söylemek istemiştim: Bu akşam yine her zamanki gibi harika görünüyorsun.kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-48717086392555082782015-07-08T00:10:00.002+03:002015-07-08T00:10:55.055+03:00özlemböyle çok koşturduğum ama hiçbir yere yetişemediğim günlerde, bir nefes alsam, diyorum. elime bir kitap alsam, yanında tavşan kanı çayım, her zaman tüten sigaram. para derdi yok, iş derdi yok. kesik kesik sahneler geliyor aklıma, aylak olduğum zamanlardan. küçücük bir gecekondu, ışık almıyor ama bahçe içinde. en güzel yanı da bahçesi. sürekli rutubet kokan. sobanın yanında dizlerimde battaniyem, yanımda kitap, dergi, gazete yığınları. hangisi okusam acaba aç gözlülüğüyle sabahlara kadar sonra da akşamlara kadar okuduğum günler. kütüphanecileri deli ederdim. istediğim kitabı bulamayınca hepsini seferber ediyordum. kitapların karşısına geçip beni seçmelerini bekliyordum. o beni seçince de başlasın cümbüş! böyle böyle yüzlerce kitap ve yazar keşfettim. tamam şimdi de okuyorum, okumadan yaşayamam zaten. ama gelin görün ki o zamanların hazzını vermiyor. kitabın en güzel yerinde bir iş ya da biri içine sıçıyor. örneğin eski bir dostumu özler gibi özlüyorum yaşar kemal'i sait faik'i, kemal tahir'i... aklıma gelmeyen niceleri. ya da ne bileyim fantastikler, bilim kurgular, polisiyeler... eğer bir mani olmazsa ağustos ayında kusana kadar kitap okumayı düşünüyorum. bu defa her şey planladığım gibi giderse.kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-2169385763235045982015-07-02T04:37:00.001+03:002015-07-02T04:41:41.986+03:00günlerdir insan gibi uyuyamadım. kedi uykusu. sürekli uykuyla uyanıklık arası dengesiz bir ruh hali. yapmam gereken o kadar çok iş varki. hepsi sürekli omuzlarımda benimle birlikte geziyor. birini bitiremeden diğerinin gereksiz telaşı. benim gibi tez canlı her şey hemen olup bitsin diyen bir insan için bu durum çekilecek gibi değil. bu şehirden giderken çok üzüleceğimi düşünmüştüm. hoş her zaman olduğu gibi yine duygularımdan tam olarak emin değildim. beni buraya bağlayan, çok sevmemi sağlayan binlerce nedenim vardı. oysa adem evladı öyle bir mahlukat ki bir avuç suyla çamurlaşabiliyor. arkamı döndüğüm anda sırtıma saplanan bıçaklarla yeniden anladım bunu. son yedğim kazıklar sayesinde gideceğim için çok üzülmüyorum. gideceğim gideceğim... gitmek fiili ne hoştur aslında. gitmek mi zor kalmak mı sorusuna tabii ki kalmak zor derim her zaman. yıllarca hep kalan olduğumdan. şimdi gideceğim için üzülmenin alemi ne? yine olayın özünden saptım. diyorum ki efendim bu dünyada hepimiz çıkarlarımız için yaşıyoruz. tüm dostluklar, arkadaşlıklar hepsi çıkar uğruna. egolarımız öylesine şişkin ki herkesi tek kalemde harcayacak kadar karaktersizleşebiliyoruz. tamam bunun böyle olduğunu teoride biliyorum ama pratikte sarsıntı yaşıyorum. hayır madem verdiğiniz sözlerin hepsini yiyeceksiniz neden bana adamlık taslıyorsunuz? bu dünyada sırtımı dayayacağım bir ben var benden öte benden ziyade gibi saçma bir cümle kurmak istedim şimdi nedensiz. her nedensiz duygum gibi. geçen gece biri bana, burada ne işin var, dedi. valla şimdi ne desem yalan olur. ruhumun en dengesiz dönemindeyim. bu soruyu kendime bende çok soruyorum ama çeşitli rivayetlerle ele avuca sığmaz cevaplar alıyorum, dedim. tüm bunlara rağmen hayatın güzel olduğunu düşünmek istiyorum ama nafile. bu hayat güzel falan değil. bir yıldır yediğim leziz kazıkların tadı damağımdayken ben şimdi iki saatlik uykuyla aşti yolu gözlüyorum şehir dışından gelen ve ankarayı hiç bilmeyen bir arkadaşım için. uyursam komaya girip telefonu duymamaktan korkuyorum. sınırsız kafein tükettim ama bana mısın demedi. öyle işte her zaman ki gibi saçma sapan macera bile sayılmayacak yaşantılar. anlayacağın nagenin cephesinde yeni bir şey yokkaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-23544983925483712312015-06-16T02:08:00.000+03:002015-06-16T02:08:48.084+03:00Molly hanıma marul almak için markete gittim. salak salak gezinirken şeftaliler öyle güzel koktu ki kendimi bir anda meyvelerin arasında buldum. aman tanrım bu da ne?! meyve yemek bu memlekette lüksmüş meğer. şimdi mi anladın diyeceksiniz ama ben senede bir kere meyveyi ya yerim ya yemem. genellikle zararlı şeyler severim. üzüm on altı lira. hasiktir demekten alamadım kendimi. Türkiyede yaşam standartları yükselmiş! tabii yükseldi. halkın yediği kazık kalitesi yükseldi. yapılan bir araştırmaya göre dünyanın en mutsuz ülkesi seçilmiş canım ülkem. şaşırmamak gerek. hoş afrika ya da ortadoğuda bulunan ülkeleri düşününce bu araştırma ne kadar objektif diye düşünüyor insan. bu arada size molly hanımdan hiç bahsetmedim sanırım. o benim yeni kızım. kaç yaşında ya da kaç aylık olduğuna dair en ufak bir fikrim yok. eylül ya da ekim ayında bir alışveriş merkezinde arkadaşımı bekliyordum. alışveriş merkezinde beni en üst kata çağıran bir şey vardı. bazı duygular tarif edilemez. içimde karşı konulamaz bir istek. en üst kata çıktım. petshoplara köle tüccarları diyorum. çağımızda insanlar insanları köle olarak kullanmadığı için bu duygularını hayvanlar üzerinde tatmin ediyorlar. dükkanın ortasında bir kafes, tepesinde bir sürü çocuk. hayvan korkmuş köşeye sinmiş. tipini hiç beğenmediğim zengin bir piç kurusu, annneeneeeee bunu bana allll, diyor. anneanne o esnada torununa bir köpek yavrusu beğenmekle meşgül. köpeğin fiyatı bin lira! bir ailenin bir aylık geçim masrafı olduğuna mı yanarım yoksa barınaklarda onca başı boş hayvan varken burada bu köle ticaretine mi yanarım... nefret ediyorum saf kan takıntısından. bu hayvanı almalıyım, o anda düşündüğüm tek şey buydu. hiç değilse bu hayvanı bu bu salak kafesten kurtarmalıyım. sahne karardı ve ben elimde bir gine domuzuyla metroya doğru yürüyordum. aldıktan sonra fark ettim hayvan hamileymiş. al başına belayı! beş tane yavrusu oldu. onlara ev bulana kadar canımız çıktı. şimdi molly bir kafeste hapsolmak yerinde genellikle evde benimle birlikte geziyor. keşke rüyalar gerçek olsa da onu doğaya salabilsem... mestan efendi ölünce yemin etmiştim bir daha ne kedi ne köpek beslerim diye. benim için büyük bir yıkım olmuştu. gelin görün ki benim gibi biri özellikle hayvanlara karşı tövbe tutamıyor işte. kızım ve oğlu bay merlin :) <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9Kt-p_HSzf0SGS3vFjx0DDXC3vk5A3_ZWnhMXuclEUovbAHCOeG-2H06UMKpetWRpZDfOFkM7jl5MAWN4GZa5cOfTx2BzbIAUBeVDLN8AdxFtut59RtH-QZ3POj_soPeiaLPqleM0wRA/s1600/10446502_10203290825254547_9158754698782295330_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9Kt-p_HSzf0SGS3vFjx0DDXC3vk5A3_ZWnhMXuclEUovbAHCOeG-2H06UMKpetWRpZDfOFkM7jl5MAWN4GZa5cOfTx2BzbIAUBeVDLN8AdxFtut59RtH-QZ3POj_soPeiaLPqleM0wRA/s320/10446502_10203290825254547_9158754698782295330_n.jpg" /></a></div>kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-14322557794019097602015-06-13T01:22:00.000+03:002015-06-13T01:23:12.019+03:0010 hazirankaranlık, duman altı bir ortam. karşımda oturuyorsun, gerçek duygularımı dile getiremiyorum. içim kan ağlıyor ama ben konuşamıyorum. yüzümde salak bir mutluluk ifadesi. mutlu falan değilim aslında. duygularımı utanmadan ifade edebilmeyi çok istiyorum ama olmuyor. sıradan bir bar masamızda on kişi var. öyle hızlı içiyorum ki kusmaktan korkuyorum. tek istediğim bir kaç kadehle sarhoş olmak. öyle kasıyorum ki kendimi ayaklarımı hissetmiyorum. yanımda bana korkan gözlerle bakan bir kız var. kadehi ona doğru kaldırıyorum tek nesefte koca bardağı bitirirken kıza göz kırpıyorum. bardağı yere indirmeden garsona bardağı sallıyorum. işe yaradı, üçüncü kadehten sonra ışıklar gözüme güzel görünmeye başladı. karşımdasın gözlerinde gereksiz bir hüzün. mutlu olman gerek. şu çalgıcı elemana kılım diyorum yanımda oturan esmer kıza. çok ukala! her barda çalan şarkılar niye geldik biz buraya? aslında benim şikayet etmem için bahaneler aradığım ortada. biraz daha zaman geçiyor, ışıklar hızla dönmeye başlıyor. herkesin elleri havada. daha on dakika önce ağlayan insanlar şimdi saçma sapan melodilerle göbek atıyorlar. kalbim hızla çarpıyor. elimi kaldırıp bir kadeh daha istiyorum. bu gece ankaranın bütün sokaklarına kusmak istiyorum. gerçek duygularımı açık yüreklilikle söyleyemediğim için kendime kızgınım. ama konuşamam biliyorum. tek kelime kitlenerek ağlamama neden olacak biliyorum. bir yazıda şöyle diyordu, insanlar duygularını ifade edemedikleri zaman ağlarlar. yani göz yaşları tamamen ifadesizlikten. oysa ben peyami safa gibi düşünmek istiyorum, ağlamak ruhun işemesidir. altı ayda hayatımın allak bullak oluşunu, en çok güvendiğim insanların gözlerimin önünde eriyişini düşünüyorum. eğer bir yetimhanade büyüseydim her şey daha farklı olurdu ama maalesef ben hep babalı piçlerden oldum. ne yani şimdi sende mi gideceksin. seninle gözgöze gelmemek için elimden geleni yapıyorum. çaprazımızdaki masaya sarışın bir kadın oturuyor. ne enaniyet ama! hoş onun kadar güzel olsam belki bende o kadar enaniyetli olurdum diye düşünüyorum. alkol kanıma iyice işliyor gece yarısını çoktan geçmiş. duygularım kalbimi patlatacak gibi masada sürekli geyik yapan insanlar. sallanarak tuvalete gidiyorum işerken kapının arkasında bir yazı çarpıyor gözüme, her güzel şey bitermiş! gözlerim doluyor, boğazım yırtılıyor. saçma sapan bir gurur ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. ışıklar bir anda soluyor. yeniden masa, herkes çok eğleniyor gibi görünüyor. o anda herkesten nefret ediyorum. elimi kaldırıp bir kadeh daha diyorum. başımı artık taşıyamıyorum. öyle büyük bir çıkmazın içindeyim ki sadece ölmek istiyorum. yeni mezun kızlar ayakta duramıyorlar birilerinin kolunda bir yerlere kusuyorlar, birileri birilerine aşkını itiraf ediyor. yan masada ipek üniversitesine giden bir grup var. o ne biçim isim lan diye bağrıyorum. masada herkes bana gözlerini patlatarak bakıyor, kadehim geliyor ayağa kalıyorum, bu kadehi özel üniversiteye gidemeyen, baba parası yiyemeyen, parlement malbora içemeyen yürekli insanlara kaldırıyorum diyorum. kızlar korkup kaçıyor. ama olmuyor işte bu kin bu nefret son bulmuyor. ellerimi masanın üzerine koyup masanın üzerine kapanıyorum, işte oldu ilk damla gözlerimden süzülüyor. çok çişiniz vardır ve siz onu zoraki tutmuşsunuzdur ama o ilk damla kaçınca arkasını tutamazsınız ya, işte öyle bir şey. sarsıla sarsıla bağıra bağıra ağlamaya başlıyorum. birileri omuzlarımdan tutuyor, biri bana sarılmaya çalışıyor ama kalkamıyorum. sonra buz gibi bir el, elimi kavrıyor, saçımı okşuyor. başımı kaldırmak istemiyorum. aylardır bana acıyan gözlerle bakmalarından usandım. başımı kaldırıp seninle göz göze gelmek istemiyorum. biliyorum sende ağlıyorsun. hiç dayanamadık birbirimizin göz yaşlarına. başım daha çok dönüyor, kulaklarım uğulduyor. başımı kaldırdığımda çapraz masada oturan o sarışın kadını görüyorum, elimi tutan oymuş meğer. zoraki gülümsüyorum, başımla selam verir gibi bir hareket yapmaya çalışıyorum. öyle güçlü görünüyorsun ki şu anda diyor. öyle güçlü ve öyle çekicisin ki. aylardır ağlayamıyorum, ağladığım zaman insanların bana acıyacağını ve kendimi zayıf görüp her şeyi bırakacağımı düşünüyorum. gülmeye başlıyorum, ben böyle ağlayabilmek için neler içtim senin haberin var mı diyemiyorum. tebessüm ediyorum, Peyami Safa der ki ağlamak ruhun işemesidir, ruhunun sidik kesesini patlatma diyorum. kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3429107215422391570.post-33479843726926052252015-06-12T01:40:00.001+03:002015-06-12T01:40:21.849+03:00tabii ki insanları seviyorum. ama uzaktan, çok uzaktan, kuş bakışı bakarsam seviyorum! insan sarrafı diye bir şey yok bence. ya da sarraf olabilmen için milyonlarca kazık yemen gerek. tam karar veremedim şimdi. bildiğim tek şey ben asla sarraf olamam. eşek bile bir kere düştüğü çukura bir daha düşmezken ben inatla giriyorum. bildiğin eşekten beter oldum. verdiği sözü tutmayan ya da, yaa bebeğim unuttum ben onu, bahanesinin ardına sığınan insanlardan nefret ediyorum. sanırsın dünyanın bütün yükü bunların omuzlarında. ay bir dertliler bir dertliler sorma. bu dertleri yüzünden her şeyi unutmaya ya da herkesi unutmaya hakları var. resmen bahane üretme hastalığına yakalanmışlar. ay konuşmaya başlayınca bir dere yağ bir dere bal iş icraata gelince tık yok. eşeklik bende niye şans veriyorsun ki? neymiş efendim insanların ikinci bir şansa ihtiyaçları varmış. bu felsefeye inandığım için ben gerizekalıyım evet. eğer pimpirikli, işini garantiye alan bir insan olmasam beş yıllık emeğim bir gerizekalı yüzünden çöpe gidecekti. öyle sinirliyim ki geçmiyor! iki bira, bir paket sigara içtim. saatlerce yürüdüm. ay üstelik geçmiş karşıma kendini savunuyor. ağzımdan burnumdan alevler çıkarken sen nasıl benim karşımda durabilirsin. demek ki o da beni hiç tanımamış. bir daha insanlara ikinci bir şans verirken bir kere değil bin kere düşünücem! Allah benim tepemden baksın! kaldırımçocuklarıhttp://www.blogger.com/profile/14187963207783879470noreply@blogger.com0