21 Ocak 2010 Perşembe

Sms mi? Mesaj mı? Şiir mi? Çalıntı çakma cümleler mi?


Cep telefonumun çalmasını bekliyordum, hemde öyle bir sabırsızlıkla bekliyordum ki tarifi mümkün değil. Önemli bir görüşme olduğunu vurgulamama zaten gerek yok, ama ben inatla vurgulamak istiyorum. Bekleyiş sırasında telefonum mesaj geldiğine dair alametler verdi, " hadi lan ordan! mesaj mı " diye isyan naraları attığım yerde büyük bir işkenceyle mesajı açtım, mesajı anlayabilmek için bir ileri, bir geri beş dakika gidiş ve gelişler yaşadım. Mesajın hangi dilde yazıldığına dair tahminlerde bulundum; bu dil bizim dilimize çok benziyor ama hiç sesli harf yok, bu dil bizim dilimize benziyor ama hiç " ş,ç,ğ,ü " yok, eğer ben bu mesajı anlarsam kaçıncı yüzyıldan ve hangi mağra adamı tarafından atıldığını da anlarım diyorum. Mesajın kimden geldiğini bilmiyorum, belli ki yanlış numara meselesi. Bu yanlış numara da numaradan geliyor çoğu zaman... Aldığım yardımlar sonucu mesajı anlayabildim, buraya o mesajı yazıp işkence süresini uzatmak istemem elbette. Kim bilir belki de siz abarttığımı düşüneceksiniz, yeni nesil bunu hep yapıyor diyeceksiniz, bu yeni neslin yaptığı yeni modaya uygun yepyeni bir şeydi; Ünlü bir şairin şair kadar ünlü bir kaç dizesini almış, evrimleştirmiş, yeni dillerinin kurallarına uydurmuş, bunca arsızlıklada kalmamış şiirin mahramiyetine el atıp içindeki kelimeleri değiştirmişlerdi. Şiire şiirle karşılık vermek istedim, bu dürtünün neden beni böylesine dürttüğünü anlamadım. Çok sevdiğim bir şiiri yazıp yolladım. Belki de anlamaya çalıştığım şey aynı dili konuşup konuşmamamızdı. Aynı dili konuşuyorsak bana benim dilimde bir şeyler yazıp yollayabilirdi. Cevap şöyleydi " ay dont andırstend. bu n yha anlmdm " içimdeki hayvani dürtüleri dürtükleyerek cevap vermek istedim, " ebenin örekesi! Gerizekalı, kuş beyinli, beyinsiz... " Okuduğu dizeleri reklam sloganı gibi algılamış olsaydı bu kadar sinirlerim bozulmazdı. Yaptığım şey belki bizi kalıplaştıran o sevimli görgü kurallarına aykırıydı, gençleri şiirden şairden uzaklaştırmaktı, gençlerle aramıza aşılmaz bir çin seddi örmekti... Ama bu hangi gençlikti? Hangi yeni nesildi? Evrimi durdurup farklı evrimlere yol alan, hiç değeri olmayan, hiçbir şeye saygı duymayan, birbirlerine özenip hep aynı cümleleri kuran,iki kelamlarından biri küfür ve hakaret olan, kaliteli müzikten,filmden, kitaptan anlamayan, modern çağın içinde gittikçe yozlaşan,gerileşen nesil mi? Biz bu beyinsizlere mi yeni nesil diyorduk?
Bu nesil, bir ayda beşbin mesajı ayın ortasına bile gelmeden bitirmekten radyasyona maruz kalan beyinleri işlevini kaybetmiş, robotlaşmış, dünyaya niye geldiğini unutmuş, bu hayatı cep telefonlarında ve bilgisayarlarında yaşayan, sizinle konuşurken size saygı duymadan, gözünüzün içine baktığı yerde on parmak mesaj yazabilen, operatörleri her ay ihya eden, " mesaj okuduğum kadar kitap okusam şimdiye kadar alim olurdum " dedikten sonra gıcık gıcık gülebilen. Hayatın kan emicisi gibi yaşayıp birde utanmadan bununla gurur duyan... En güzel duygularını bile mesaj yoluyla söyleyen, mesajla sevişen, mesajla evlenen... Kim bilir bunların yanına ne şıklar eklenir. Bu gidişat nereye? Ey gençlik biz sizi bilgisayarlarınızın içine ışınlayalım, o çok sevdiğiniz renkli sanal alemlerde yaşayın... Bizde kafa dinleyelim...

15 Ocak 2010 Cuma

Düş


Dün, düşümde bir düş gördüm. Düşün içinde düşler, çoğaldıkça çoğaldı. Rant yapan düşüşlerin yükselişlerini bekledim. Düş içinde düşüş yaşandı. Düşleyemeyeceğim şeyler düştü önüme, düşünmemeye çalıştıkça. Kısırdı döngü, dögünün randı düştükçe zorla kucakladı kaldırdı insanlar. Düşerken bir yaprak, bir çocuk yükseldi bulutların içine.
Düşler çoğaldı, düşler azaldı. Çoğalması umut vadederken azalması insanı düşündürdü.
Düşler vardı orada. çokta uzakta sayılmazlardı. ne zaman ki çok uzakta değiller dedim, yaklaşmaya çalıştım kayboldular. öylesine gerçek, öylesine güzellerdi ki... yaklaşmaya dokunmaya çalıştım. çalıştıkça silikleşti, donuklaştı... Çalıştıkça düştüm düşlerin içinden. Düş içinde hangi düşe düştüğümü bilmeden.

Düşler vardı gerçek sandım. sonsuza dek mutlu yaşayacağımızı sandım. Düşler mutlu etti. dokunmaya çalışmadığım sürece...

Düşler vardı silikleşti
Düşler vardı donuklaştı
Düşler vardı aslında yoktu

ve düşler yok olduğu kadar varoldu. Tıpkı düşüşlerimiz gibi...



Resim: Joan Miró