30 Eylül 2008 Salı

Kediler Köpekler Kadınlar


Birşeylere karşı fobisi olan insanları anlarım. Saygıyla karşılarım. Birşeye fobim var mı bilmiyorum. Ama timsahtan tırsarım mesela veya örümcek, kılım o mahluklara... Üzerimdeki örümceği huylansamda üzerimde öldürürüm... Küçük İskender'in aksine.
Aylardan haziran, havada bir sıcak ki anlatamam. Çöl sıcakları sık sık uğrar Gaziantep'e. Öğleden sonra güzel bir düşün kucağına kendimi bırakırken, bahçeden bir çığlık yükseldi. Uyku sersemi, neredeyim, kimim, benim burada ne işim var... gibi soruları kendime sorarken, aynı zamanda beynim olabilecek felaketleri sıralıyordu; Biri intihar etti, kalp krizi, biri damdan düştü, minare yıkıldı, deprem oldu.... Yataktan fırladım, pencerinin önünde aldım soluğu, birde ne göreyim; bahçenin ortasında bir hatun çığlık çığlığa bağrıyor. Aman Allah'ım bu kadın bu korkuyla kesin ölür dedim. Korktuğu şeyse beni gülme krizlerine sokmaktan başka bir işe yaramadı.Onu böylesine korkutan benim sevgili köpeğimden başka birşey değildi, üstelik henüz bir aylıktı. Bundan da korkar amenna derim, ama köpeğin kadının çığlıklarından korkup bahçe masasının altına saklanıp viyaklaması ayrı komediydi. Bahçeye çıktım, düşünüyordum önce kadını mı yoksa köpeğimi sakinleştirsem diye. Birileri su getirdi, kadın suyu içti ben köpeğimi kucağıma aldım, " O daha çok küçük üstelik dünyanın en uysal varlığı. Sana birşey yapamaz korkma! " bu cümleler kadını sakinleştirmek için değildi, o öyle bir mahluktur ki hırsıza bile kuyruk sallar. Kadın sakinleştikten sonra başladı vaaz vermeye, " efendim bizim dinimizce köpek beslemek haramdır " hasbinallah dedim bende, sadece hasbinallah, " köpek giren eve melaike girmez " diyor, o çok bilmiş bakışlarıyla. Ben Peygamber miyim? demek geliyor içimden, tövbe Allah'ım tövbe diyorum sonra. " Din siyaset tartışmam ben. Seviyorum besliyorum" diyorum kadına en lakayt tavrımla, " valla benden söylemesi " diyor. Söylemesen bilmeyecekler seni.

Aradan bir kaç ay geçiyor, ben kedim ve köpeğimle gayet rahat yaşamaya devam ediyorum. İnsanlar ırk ve din tartışmaları yaşarken ben hepsinin inadına kediyle köpeği dost ediyorum birbirine. Bilgisayarımın başına oturmuşum, çayım ve sigaram en güzel dinlenme saatlerinden biri. Kapı çalıyor, beklenmedik misafirlerden hoşlanmam! Ben kapıya bakarken benim sevgili kedim bacaklarımın arasından bahçeye çıkmak istiyor. Bahçeye çıkarkende kapıda duran kadının eteğine değiyor. Aman yarabbi dünyanın sonu geldi sanarsınız, ve bir çığlık daha. Benim sinirlerimi bozan, zavallı kedimi korkudan sıçratan bir çığlık. Kadın kediden korkmuyor sakın yanlış anlamayın. Kadının eteği siyahmış "e ne var bunda? " diyebilirsiniz, ama ona göre var. Çünkü benim kedim asil zade van kedisi. Hatunun eteğine tüyleri yapışmış meğer. Bu çığlığa değer miydi? " Ay kuzum öldürüyor şu hayvan sevgin beni, bak ne hale geldi eteğim " diyor, bende " e ne var kuzum? temizleriz geçer" diyorum, yılan gibi tıslarcasına. " Yok yok acelem var, sen bu hayvanları kapı dışarı etmeden gelmiycem ben sana " diyor, hay yarabbim ne günah işledimde sardın bunları başıma? " E sen çok beklersin o zaman " diyorum...

Öğle molası verildiğinde dışarıda yemeye karar veriyoruz. Gezinirken birde ne görelim kafeslere hamster koymuşlar, aman Allah'ım ne tatlı şeyler. Bir tane alıp beslemeye karar veriyoruz üç kafadar. Hamster konuyor kutuya, tabii biz derse girmek zorundayız, mecburen kutuyu yanımıza alıyoruz. Derse giriyoruz, ilk iki saat herşey yolunda, ağzında bakla ıslanmayan biri bizi hocaya gammazlıyor, " hocaaamm kutuda ne var biliyo musunuuzzz?" geber diyeceksin diyemezsin, e ayıp hoca var. Hoca kutuya bakıyor, gülüp geçiyor. Sonra bir hatun geliyor kutunun başına " ay bu ne böyle hiç böyle bişey görmemiştim," hayır uzaydan mı geldin sen desem uygun cevap bu değil biliyorum. Benim hayal dünyama göre uzaylılar bizden daha ilerideler. Eğer varlarsa tabii... Nerede yaşadın, ne yedin, ne içtin sen yavrum? Hamster diyor arkadaşlardan bir tanesi, " hiç duymadım valla " diyor, duymanada gerek yok zaten. Herkes herşeyi bilemez ki canım... " bence beslemeyin siz bunu, Allah bilir kaç hayvanın kırmasıdır. Piç derler bizim oralarda böylelerine, hem böyle şeyler beslemek günah olur " al sana bir vaaz daha. Hayır ben sana dini bilgi sormadım ki güzel kardeşim. Ben piç beslerim sana ne? Bir ansiklopedi alıp hamsterlar hakkında bilgi edinmesini söylüyorum ona. Edinir mi bilemem. Bu arada bir tanesi hamsteri eline almış severken bir çığlık, hamstera piç diyen kadının kafasında geziyor hayvan, buda bir takdir sanırım. Etme bulma dünyası mı deseydik?

Yargılar ve hükümlere maruz kalmadan kedi ve köpeğimle mutlu bir hayat sürmek istiyorum... Negatif-im de son edindiği yavrucuklara güzel evler edindirmek istiyor. Kediden korkmayan ve huylanmayan sahipler. Hoş kediden korkan ve tüylerinden huylanan kimse evine kedi almaz ya.

4 Eylül 2008 Perşembe

Sevdim varmadı, istedim vermedi


Yeni neslin acayip ilişkileri, bir türlü çözemedim. Otobüste, dolmuşta ve okul kantinlerinde en çok dikkatimi çeken konuşmalar bunlar oluyor desem... diyemem çünkü ben başka muhabbet duyamıyorum. "Ben ona çağrı attım o bana yarım saat sonra çağrı attı, dakka sayıyorum ben ona kırkbeş dakika sonra çağrı atacam ", " bi mesaj attım cevap vermedi, ben ona yarın cevap vercem", içimden şöyle demek geliyor " arkadaşlık, dostluk, aşk bu değil ki kardeşim karşılıksız vermektir.", ama onlar bunuda yanlış anlarlar nede olsa içinde "vermek" geçiyor...

" Abi ben boştayım şimdi bana bi manita ayarlayalım", bu cümleyi ilk defa duyanların vereceği tepkiyi aslında kestirebiliyorum, " hass... hasbinallah bu ne ya", benim tepkim daha ağır olmuştu. " Abi yalnız bu ayarlıyacağımız kız biraz salak olsun.", ne ayarlıyorsa. " Ustam ortaya karışık" bu cümle uyar herhalde onlara. Mesela geçen gün otobüste iki kız aralarında konuşyolar," Merti Meltemle gördüm, ayy çok sinir oldum Meltemin bana bunu ikinci yapışı. Kimi ayarlasam elimden alıyo. Ama görür o..." yanındaki hatunun dünyadan haberi yok. Yok ama cidden yok, belliki arkadaşının bu muhabbetlerine alışmış, " ayy bi indirim vardı .... da bi ayakkabı alana biri bedavaydı üstelik ayakkabının çifti sadece elli avro", benim iç sesim bir an dışa vuruyor, " hasiktir nerdeyim ben avrupada mı?", hayır alışveriş yapın bana ne ama elli avro da ne oluyor? Üstelik burası trustlik bi memlekette değil... Ben elli avroya ayakkabı alan adamın... bide indirim diyor utanmadan. Üstelik o gün benim cebimde sigara alacak param bile yok. Bankada sıra bekliyorum, önümdeki delikanlının telefonu çaldı, " Tuğçe geçen mesene açtı, selam dedim kayboldu, bi girdim baktım engellemiş lan beni görür o. O yeni manitası ... ( burdaki küfrü yazamam ) parasını yesin, onun parası bitince görcem ben onu", bu muhabbete dayanamayıp dikkatimi diğer tarafa verdim, yanımdaki hatune kişide telefonla konuşuyor, " ayyy canım çok sıkkın. Valla bilmiyorum hesapta ne kadar para varsa çekip stres atmayı düşünüyorum, fazla bişede yok heralde hesapta ,ancak beşyüz lira olcaktı... Babam geçen avrupadan bi telefon getirtmiş harika bişee, üstelik sadece beşyüz öyyroo", ben senin babanın derimde ayıp olur şimdi... Muhabbeti hala devam ediyor hanım kızımızın, " ya zaten boşum iki haftadır, sevgili yapcam kendime geçmiyo böyle zaman. Elimi sallasam ellisi zaten.", ben senin eline bakanın, ellisinin...

Ya parklarda dikkat çekerim diye kitap okuyormuş gibi yapanlar. Arkadaşlarla yürüyüşe çıkmışız önce kendi halinde kitap okuyo gibi görünen bi kız çarptı gözüme. Dikkatle bakmaya başladım. Benim tek merakım ne okuduğuydu. Kiremit kalınlığında bir kitap vay be! Tipi o kadar kalın kitaplar okumaya yatkın birşey değildi. Ben kitabın ismini görmeye çalışırken rüzgar çıktı hooppp yapraklar birbirine karıştı. O da ne! kız aynı dikkatle okumaya devam etti. Ama aramızda yaklaşık onbeş metre vardı. Arkadaşlarıma, " okumuyo ki bu kitabı", dedim. " Alma kızın günahını" dediler. Sonra "dikkatli bakın" dedim, "gözleri kitaptan başka herşeyde aslında..." Sonra bir rüzgar daha, ve yine sayfalar karıştı. Sonunda onlarda anladılar... Ama ben hala kitabı merak etmekteyim. Ansiklopedi falan mıydı acaba?!

Aynı gün sırtında gitarla gezen bir grup gence rastladık. Oturdular karşımıza. Dedik ki, " ne güzel onlar çalar biz dinleriz." ama nerde? " Abi harbiden işe yarıyomuş bu gitar ya, herkes bize bakıyo lan. ahahah", e bu durumda biz dumur. Birde gitarı çıkardı, oda nesi iki dakika kadar dalgın dalgın ters tuttu angut! " Oğlum bari bişeyler tıngırdat" dedi yanındaki, gitarı elinde tutan ise, " ulan tıngırdatabilsem tıngırdatcam...".

Sadece onlar bu tür ilişkiler içinde yüzüp iki kelamlarından biri " canım sıkılıyor " olsa onada amenna dersiniz. Birde çevrelerindeki herkesi kendileri gibi angut sanıp, hayatın anlamının sadece birileriyle " çıkmak!" olarak algılamaları yok mu? " Ya kızım seninkide hayat mı?" diyor arsız arsız. " Neden" diye soruncada, utanmadan, " en son kimle çıktın onu bile hatırlamazsın sen ahahha", benim en uygun cevabım edepli bi küfür olur genelde ama ondanda anlamazlar. Arsızın yüzüne tükürmüşler yağmur yağıyor demiş hesabı. " Çok canım sıkılıyor.", diyor bana " e kitap oku. sürükleyici bir roman olabilir mesela", verdiği kesin net yanıt beni acayip duygulandırıyor, " hıımmmm ", yüzündeki ifade beni çileden çıkarıyor. İfadeden şunları okuyabiliyorum," kitaplarla bozmuşsun sen kafayı, ancak okursun zaten. Hayatın anlamını bilmiyorsun sen", ben çileden çıkıp onu öldürmemek için kendimi zor sakinleştirirken şu cümleyi kuruyor, " bir sevgilim olsa bu kadar canım sıkılmaz aslında."...

" Neden gidiyorsun darulfununa Selma"
" Aman Ferit seninkide soru mu? Tabii ki koca bulmak için"
Matmazel Noraliya'nın Koltuğu / Peyami Safa


Uzun lafın kısası, devir olmuş siber alem...