31 Ekim 2010 Pazar

salak bir amerikan filmini izlemek zorundayım. zorundayım çünkü bulunduğum noktadan kıpırdayamıyorum. kıpırdayamıyorum çünkü hasta olan kardeşimi yalnız bırakmamam gerek ve kardeşim o salak amerikan filmini izlemekte ısrar ediyor. filmin birbirinden salak sahneleri yüzünden ve araya zort diye on dakikada bir giren salak reklamlar yüzünden beynimin içinden garip sesler yükselmeye başladı. seslere yetişemiyorum, ekrandaki salak görüntüler midemi bulandırıyor. salak reklamları her gördüğümde sesli küfür ettiğim için biraz stres atmış oluyorum ama film başlayınca stresim yeniden tavan yapıyor ve beynim yeniden isyan sesleriyle doluyor. insanlar neden birilerinin ölüm sahnesini izlemek isterki. dev gibi bi herif dev gibi ikinci herifi telle boğuyor. bu sahneyi izlerken farkında olmadan nefes almıyorum ve boğularak ölmekten korkkuyorum. ne zaman salak amerikan filmlerinde salak vurulma sahnelerini görsem sanki burnumun ucunda kan kokusu yükseliyor. bir de " ulan bi insan vurulunca bu kadar kolay ölür mü " demeden edemiyorum. Ve bu salak film sona ererken yine vazgeçilmez ve harika mesajlarını veriyor
" bir amerikalı üzerinde sadece donuylada olsa bomba düzeneğini yok eder! bir amerikalı ölüm ensesinde dahi olsa sevdiği hatunu şakadanak öpmekten hatta dakikalarca bu öpüşmenin keyfini sürmekten geri kalmaz ve bir amerikalı her zaman dünyayı kurtaracak kadar zekidir... "

13 Ekim 2010 Çarşamba

Eylül lül lül lül lü...

son günlerde en sık kurduğum cümle, eylül geldi biz hâlâ çifte kavrulmuşuz oluyordu. Ekim geldi bizim cephede değişen hiçbir şey olmadı. kim bana " nasılsın " dese " bitkisel hayattayım " diyorum.