20 Aralık 2010 Pazartesi

içimde gittikçe büyüyen kinden ve nefretten korkuyorum. sebepsiz gibi görünüyor. çoğu insanın anlam veremediği, boş gözlerle baktığı bi nefret. onları düşündükçe nefesim daralıyor. yerli yersiz kalbim tekliyor. gün içinde defalarca midem bulanıyor. bi sindirilmişlik, bi susturulmuşluğun yıllardır büyüyen kini artık zincirlenmiyor. teferruatın hiç önemi yok. bundan evvelde olmadı zaten. her şey boş. her şey anlamsız. bi anlamsızlıklar denizinde yüzüyoruz. bu koşturmaca, bu anlam aramacaların hepsi yalan. aslında kocaman bi boşlukta yüzüyoruz. hayatlarımız gereksizlik abidesi. bakıp bakıp övünmek için saçma sapan tatminlere girişiyoruz. aslında bi bok yediğimiz yok. kafalarımızdaki kusursuz resimleri gerçek sanıp kendimizi kandırıyoruz. nefes alamıyoruz, yaşayamıyoruz. işin komik yanı ölemiyoruz. sessiz sedasız ölmek istiyorum. yürürken, uyurken, derin derin bir şeyler düşünürken. her şey ansızın olup bitsin. tıpkı kötü bir rüyadan uyanır gibi...

5 Aralık 2010 Pazar

son zamanlarda ne kadar çok kitaba başlayıpta yarım bıraktığımı görseniz şaşarsınız. bi ajandam var, her okuduğum kitabı yazarım. alıntılarımı ona yaparım. geçen yılla bu yılı kıyaslayınca karşıma tam bir fiyasko çıkıyor. her şey yarım yamalak hayatımda. eskiden beri hep bi yaşanmamışlık vardı aslında. ama bu kolay kolay okuduğum kitaplara ya da yazmaya kalkıştığım şeylere yansımazdı. yaşanmamışlık ne kadar çok olursa olsun hiç değilse onlar yarım kalmasın ya da ne bileyim bi yerlerinden tutup kendimle birlikte sürüklemek isterdim. aslına bakılırsa son zamanlarda yürüdüğüm, konuştuğum, bi yerlere baktığım zamanlarda aklımda durmadan bi şeyler yazıyorum. ama ne zaman aklıma yazmak ya da okumak gelse hep yarım kalıyorum. yarım yarım yaşayıp, yarım yarım ölüyorum. artık sigaralarımı bile yarıdayken söndürüyorum... yollarda kendi adımlarımı sayarak yürürken, ansızın en başa dönmek istiyorum. biirr ikii üççç dörtt beşş alttııı... asla onu bulamıyorum. eğer bi tepeden aşağı doğru kayar gibi iniyorsam, manzaramda güzelse ne aklımdaki kağıt kaleme takılıyorum ne de adımlarımın sayısına. gariptirki çoğu zaman yaşamak omuzlarımdaki en büyük yükmüş gibi geliyor. gaipten sesler yükseliyor etrafımdan. ansızın en çok sevdiğim melodiler etrafımı sarıyor. sesleri arıyorum. ama hani öyle bakınarak değil. neredeysem etrafımı kolacan ediyorum önce. eğer evdeysem tek tek odaları geziyorum. yanımda birileri varsa " sesi duyuyor musun " diyorum. hayır olanların farkında değiller hala. bi gün bi kadın " elbise dolabımda biri var. durmadan sevdiğim şarkıları söylüyor" demişti. bense sadece sırıtmıştım. onları bende duyuyorum demeyi çok isterdim. " bi gün bana gel, sende duyacaksın eminim " demişti. ona gitmeye asla cesaret edemedim. kim bilir belkide büyü bozulsun istemedim. elbise dolaplarımızın sırrı yalnız bizde kalmalıydı. yalnız biz duymalıydık.


Akşamları o buz gibi beton yığınından çıkıpta şehrin ışıkları altında yürürken, ayaklarıma hakim olamıyorum. ara sokaklara dalıyorum, hiç tanımadığım, bilmediğim sokaklara. Sonra sokakların aslında ne kadar da birbirlerine benzediklerini farkediyorum. insanlar gibiler. yaşıyorlar, nefes alıp veriyorlar. her sokağın farklı bir kokusu var. köşe başlarında ağaçlar varsa eğer o sokakları daha çok seviyorum. evlerin hepsi tek katlı oluyor. mutfak pencereleri bahçeye değilde sokağa bakıyorsa kırk çeşit yemek kokusu birbiriyle harmanlanıyor. gözlerimi kapayıp kokuyu çiğerlerime çekiyorum. asla yaşayamayacağım garip yaşamlar düşlüyorum. aralık kapılar görünce içeriye dalmak istiyorum. sonra ana caddelere çıkınca, kendimi istasyonlara, garlara atmamak için zor tutuyorum. tren garının etrafında dolaşıyorum. yanımda hiç tanımadığım insanlar taşıyorum. seyyar gibiler. canım isteyince çıkarıyorum. istemezse katlayıp çantama koyuyorum. büyük caddeler pis kokuyorlar. insanın midesini bulandıran, kusma hissi uyandıran iğrenç bir koku var her yerde. oralarda yürürken, hep daha hızlı yürümek istiyorum. hatta koşmak istiyorum, deliler gibi koşmak. hiç bir yerde uzun süre kalmak istemiyorum. birileri bana uzun süre bakmasın istiyorum. kendi içime dönüş anlarından birini yaşarken kendi sesimi bile duymak istemiyorum. derin bi sessizlik sarsın her yanı. ama bu müzik beni yalnız bırakmıyor... Sokaklar hep aynı sokaklarmış gibi geliyor. insanlar hep aynı insanlar. korkuyorum. hemde çok korkuyorum. ya müzik gibi aslında onlarda yoklarsa...