6 Ağustos 2015 Perşembe

Penceremin dibinde şu anda balık satmak için müşterilere ses­lenen adamın kişisel çıkarı, çok satış yapmaktır. Eğer adamın karı­sı ya da herhangi bir kişi ona bol kazanç dileğinde bulunursa, bu onun kişisel çıkarıyla ilgilidir. Oysa hırsızın biri adamın balık dolu sepetini çalarsa, o anda birçok kişinin çıkarı, bütün kentin, tüm ülkenin, kısacası hırsızlığı kınayan herkesin çıkarı söz konusu olur. Bu çıkar sorununda artık balıkçının kişiliği önemini kaybeder ve onun yerine "malı çalınan kişiler" kategorisi ön plana geçer. Ama bu meselede kişisel çıkarlara doğru bir yöneliş de olabilir, çünkü olaya karışanların, hırsızın yakalanıp cezalandırılmasını istemeleri­nin nedeni, hırsızlığın yaygınlaşmaması ve dolayısıyla kendi mal­larının da korunmasıdır. Herkeste böyle bir düşünüş biçimini sap­lamak mümkün olmasa dahi herkesin hırsızı "suçlu" olarak nite­lendirdiğine tanık oluruz. Böylece hırsızın eylemi hakkında bir yar­gıya varılmış olur ve bu da "suç" kavramı ile ifade edilir. Şimdi şöyle bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz: Bir suç bana zarar vermediği gibi benimle ilgili başka kimselere de en ufak bir zarar vermiyorsa bile, ben gene de ona karşı tavır alırım. Neden? Çünkü ben ahlâklı olmaktan yanayım ve ahlâklılık fikri ile dolu­yum; ahlâklılığa ters düşen her şeye karşı savaşırım. Örneğin Proudhon, hırsızlığı nefret edilecek bir suç olarak kabul ettiğinden, "mülkiyet hırsızlıktır" tümcesiyle mülk sahibi olmaya "cürüm" damgası vurmuştur. Din savunucularının bakış açısına göre de hır­sızlık suç sayılır ya da en azından bir kabahat olarak kınanır. 5 Ağustos 2015 00:01 Sevgili Fırat, senede bir kerede olsa attığın bu nefis yorumlara çok mutlu oluyorum. iyi ki varsın. seni çok seviyorum.