
“ Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım.
Yazı yazmak ta bir hırstan başka ne idi. Burada namuslu insanların arasında sakin, ölümü bekleyecektim, hırs, hiddet neme gerekti. ?
Yapamadım, koştum tütüncüye, kâğıt kalem aldım.
Oturdum.
Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm, öptüm… Yazmazsam Deli Olacaktım.” Sait Faik Abasıyanık
Neden bu tutku? Neden bu özlem? Yemek gibi, içmek gibi, uyumak gibi, gün boyu tembellik yapmak gibi, sigara gibi, çay gibi, bir dostla iki kelam etmek gibi... İnsan yazmazsa çıldırır mı gerçekten? Çıldırmasa bile o uç noktaya geleceğine inanıyorum artık. Üstad Sait Faik'in dediği gibi " ... bir hırstan başka ne idi." Hırstı ama tatlı bir hırs. Keşke her hırs bu kadar zararsız olsaydı. Oysa söz vermiştim kendime, yazmayacaktım. Çıldırsamda yazmayacaktım.
Kendime ne kadar büyük bir kötülük ettiğimi ancak üç yılın sonunda anladım. Kendime bir iyilik yaptım güzel bir defter ve kalem aldım. Çalışma masamın başına geçtiğimde hiçbirşey yazamadım. Beynim çöplük olmuştu, ne toparlaya biliyordum duygularımı, ne de kağıda dökebiliyordum. Sayfalarca saçmaladım, zırvaladım. Ne geçti elime? Koca bir hiç gibi göründü önce. Ruhun kusmasıydı bu. Rahatlamak için en iyi yöntemlerden bir tanesiydi. Keskin bir sirke gibi kendime zarar vermektense en iyi yöntem yazmaktı. Yazmadan nasıl duracaktım?
İnsan mı nankör yoksa ilim mi? Bu soruyu bana kimin sorduğunu hatırlamıyorum. Tabii ki insan nankördür, demiştim. İnsan bilgiyi terk ettiği zaman onun orada öylece kalmasını ve büyük bir umutla onu beklemesini düşünmez herhalde. Nankör oluşumun ceremesini çekiyorum sanırım... Pencere önüne oturup, bahçe kapısına dikiyorum gözümü. Sanki o eski manevi hava bir cisme bürünüp o kapıdan içeriye girecekmiş gibi. Kimi, neyi ve hangi suretle beklediğimi bilmeden bekliyorum. Çok eski bir dostumu özlemiş gibi bekliyorum. Bu özlem beni çileden çıkarıyor. Sanki o çok değerli dosta ihanet etmiş gibi. Sebepli sebepsiz gözlerim doluyor. Derin derin nefes alıyorum içimdeki acıyı dindirmek için nafile... İnsanın ruhu acılar içinde, sonsuz karanlıklarda kıvranırken yüreğinde uçsuz bucaksız acılar duyarmış. Bu acıları tarif edemez sadece ağlarmış. Ağlarmış da nereye kadar ağlarmış... Artık yazacağım, tüm dedikodulara, kendini bilmez insanlara inat... Artık yazmadan değil çıldırana kadar yazacağım...
"Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
Boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere"
Sait Faik Abasıyanık
.........
Karışık bir iş vesselam.
Deli dolu yazar kalem.
Yazdığı da ne? Bir sürü
İpe sapa gelmez kelam.
Orhan Veli
Resim; janker adler