6 Mayıs 2015 Çarşamba

bir ayrılık manifestosu

bu başlığı neden yazdım bilmiyorum. bildiğim tek şey manifesto kelimesi çok hoşuma gidiyor son zamanlarda. bugün saat beş bucuktan on bire kadar bir Klasik Türkçüyle muhabbet ettim. bu adamlar beni öldürüyor. yeni olan her şeye karşılar. sen dam diyorsun onlar inatla duvar anlıyor. 'şimdinin öğretmenleri azizim...' diye başlıyor adam. hey gidi gözünü sevdiğimin Kamil hocası. asıl senin bilmen gerek Kaşgarlı'nın, Yükneki'nin, Yusuf Has Hacip'in yüzyıllar önce devrin sakatlıklarından yakınıp 'bu gençlikten adam olmaz!' deyişlerini. çok sevdiğim edebiyatçı bir arkadaşım sürekli aynı espriyi yapar, milattan önce onbininci yılda bir abide bulunmuş üzerinde bu gençlikten adam olmaz yazılıymış. tüm akşam kendime aynı soruyu sordum, bu adam bunları bana niye anlatıyor. halbuki benim eski Türkten hazzetmediğimi, tam bir yenici olduğumu biliyor. ama mübarek öyle güzel beyitler okuyor ki aşık olmamak elde değil. onunla zamanın nasıl geçtiğini bazen anlamazsınız bazense duvarlar sizi yiyecek gibi olur. işte öyle bir adam. yeni olan her şeye karşıdır hep eskide yaşar. eski aşklar, eski dostluklar, eski edebiyat.... şimdinin gençleri diyor akılları bir karış havada, bu hayattan ne istediklerini bilmiyorlar. ayrılıkları bile ayrı bir nükte canım. sonrada yüzünde o muzip çocuk gülüşü. Kamil hoca altmış sekiz yaşında. bembeyaz saçlı, gök mavisi gözlü bir adam. gençliğini düşünmek bile istemiyorum. konuştuğu Türkçe sizi mesteder. yahu bu dil bu kadar güzel miydi diye sorarsınız kendinize. bazen meddah olur Erol Günaydın'a taş çıkarır. el ele yürüyen sonrada havadan sebeplerle ayrılar liselileri taklit etti durdu. elinde hiç sönmeyen sigarası, önünde tavşan kanı çayı. yeri geldi katıla katıla güldüm, bir ara ağlayacak gibi oldum okuduğu beyitlere. ulan dedim sonra da bunca yıllık edebiyatçısın kaç kelimesini anlıyorsun şu şiirlerin? hay sıçayım senin edebiyatçılığına. eskiden diyor aşklar böyle miydi, benim hanıma ben görür görmez vuruldum ( sonrada vuruldum kelimesini vurguluyor, çağa ayak uydurabiliyorum değil mi kızım?) kaç yıl olduğunu söylemeyeceğim diyor. nazardan çok korkarım. dört tane altın gibi yavrumuz oldu. bizi evde görsen sürekli didişiriz ama o evden çıkınca ben nefes alamam. ben roman okumam! yooo, sanma ki okumayı sevmem. okumayı severim ama romana karşı biraz önyargım var. bizim hanım da sen gibi edebiyat öğretmeni. o okur bana anlatır. bende onun için hat yaparım, ebru yapar, ney çalarım. o da güzel tambur çalar. bu cümleleri dinlerken gereksiz bir hüzün çöktü omuzlarıma; dokunsalar ağlayacaktım. ne yani hiç aranız bozulmaz mı dedim, olmaz olur mu ohooo dedi. ama biz sinirliyken kolay kolay konuşmayız. sinirimizin geçmesini bekleriz. iyi de bey baba senin devir çoktaaan geçti... diyemedim tabii. sonra boşanan öğrencilerinden bahsetti. olaya onun gözüyle bakınca cidden çok komik olaylar. sonra da şunu ekledi, şimdiki gençler maddenin esiri olmuş; maddeye tapmaktan başka bir şey yapmıyorlar. bizim zamanımızda bir takım diktirmek için en az bir maaaşını harcardın. bir takımın varsa sen zengindin. şimdi bak etrafına, herkesin elinde en az bin liralık telefonlar. giydiklerini bir daha giymiyorlar. her istediklerini bir şekilde elde ediyorlar sonra da mutsuz oluyorlar. haklıydı... tüm gece sessiz dinledik bir kaç arkadaş. işin komik yanı hepimiz onun öğrencileriyiz ve göz göze gelince kahkahalar atmamak için zor tutuyoruz kendimizi. arada bir hülyalandı uzaklara daldı. sonra ansızın bakın dedi kendinize. yalnızlıktan ölüyorsunuz. gelmişsiniz otuz otuzbbeş yaşına hepiniz hala yalnızsınız. kiminiz kedisiyle kiminiz köpeğiyle yaşıyor. haklıydı da dünya artık değişti. sonra bilmem ne makamından bilmem ne şarkısını mırıldanmaya başladı. gözleri doldu. yalnızlık zor iş be evladım dedi, akşama kadar yalnızlıktan dilim şişiyor siz gibi gençleri görüncede susamıyorum işte. ne yapın edin kendinize birini bulun bu hayat böyle geçmez... ayrılırken sarılmak istedim ona. ama saçma sapan çekinmeler işte. elini öptüm, hocam hakkınızı helal edin dedim. yılların emeği. hoca olmanın en güzel yanını bir kere daha gösterdi bana, ben ne yaptım ki çocuklar hepsini siz yaptınız. benim gibi ihriyar, kaçık, bunak bir adamı dinlediğiniz için asıl siz hakkınızı helal edin. ama size bir hususta hakkımı helal etmem; insan gibi insanlar yetiştireceksiniz, çocukarınız arasında ayrım yapmayacaksınız, onların hepsinin özel ve değerli olduğunu bilip onlara bunu hissettireceksiniz. bunları yapmazsanız iki elim yakanızda olur ahirette. odasından çıktık, dakikalarca yürüdük ama hiçbirimiz bu cümlelerin üzerine konuşamadık...

Hiç yorum yok: