26 Nisan 2009 Pazar








Fark ettimki ben buraya hep kızgın olduğum zamanlarda yazıyorum. Sinirleri hassas bir insan olduğumdan sanırım. Mutlu olduğum zamanlarda içimden yazmak gelmez benim. Ama mutlu olduğum zamanların az olduğu sonucunu vermez bu durum. Mutluluk ve hüzün hep birbiriyle iç içedir. Çok mutlu olduğumuz bir günün gecesinde ortada hiçbir şey yokken hüzünleniriz. Sanırım insanın kimyasını çözmeye başladım... Çok küçük şeylerle mutlu olmayı başaramazsan hayat çekilmez bir hal alıyor. Baharlarda çiçeklerden, ağaçlardan, topraktan... yayılan kokuyu ciğerlerime doldurdukça mutlu oluyorum. Keşke insanlarda baharları böyle güzel koksalar. Gözlerimizi kapasak ve ciğerlerimze çeksek o taze kokuyu... sonrada mutlu olsak.


Sevgili dostum odi'yi aldılar benden. Bir çocuk gibi kandırılmama mı yansam yoksa odi'den ayrı düşmeme mi bilemedim başlarda. Bugün tam bir ay bir hafta oldu. İçimdeki kinin ve nefretin geçeceğini düşündüm. Sakin olmaya çalıştım ama nafile. Hassas olan sinirlerimin gerilmesiyle utanacağım şeyler yaptım. Ama bu defa utanmadım. Bugüne kadar yaptığım tüm fedakarlıkların çöpe atılması ve karşıma geçip yapılan iylikler söylenmez ki denmesi çok gücüme gitti. Bundan sonra yeri ve zamanı gelince yaptığım fedakarlıkları söylemeye karar verdim. Bana o cümleyi kuranlarada, geeçç bunları anam babam geeeççç dedim. Sınav sonuçları fiyasko olacak. Kitap okuyamıyorum ikinci fiyasko. Film seyredemiyorum. Sadece yaşıyorum. Nefes al, nefes ver bu adam gitti gider, demiş Demir Demirkan. Bende bu diyarlardan gitmeye karar verdim. Aşık olduğum bu toprakları terk edip, Sait Faik'in öyküsündeki Nevin gibi yeni bir isimle beni hiç tanımayan insanların arasında geçiririm ömrümün geri kalanını. Bu planı uygulayabilmem için bile bir kaç yıl daha çalışmam gerek. Artık hapishane şarkıları dinleyip gün sayarım...

Okuyamadığım blogları okuyorum tam üç gecedir. Bitirdim çok şükür. Çoook iyi geliyor sizleri okumak. Günlük gibi oldu buda. E buda böyle olsun :)

9 Nisan 2009 Perşembe

Ağlamak


Hani göz yaşları tomurcuklar hatta buğular halinde belirir ya gözlerimizde. Hani biz bir anlığına da olsa kendimizi suyun altında gibi hissederiz, kısacık bi an... Sanki suya batmışsında nefes alamıyormuşsun gibi bir his kaplar her yanını. Sonra yanaklarından süzülür, yolunu kaybetmiş gibi olur bazen. İlk ağlayışımı hatırlamıyorum. Büyük ihtimalle ebe kıçıma sıkı bi şaplak indirdiği zaman ağlamışım. ' Pardon, bu geleneksel bir karşılama mı, yoksa tıbbi bir müdahale mi? ' diye sormayı çok isterdim. Evet, ister inanın, ister inanmayın... çok isterdim. Onlar benim çığlıklarımın sebebini bilmediklerinden, bende onların dilini henüz çözemediğimden anlaşılmayan şeyler söylemiş olma ihtimalimde çok yüksek. Ama dillerinin bu kadar basit ve gereksiz olduğunu bilseydim eğer tüm ömrüm boyunca hiç susmadan ağlayabilirdim...

İletişim insanlar arasında en zor sanatmış meğer. İletişim dediğin şey sadece konuşarak olmazmış meğer. İnsanlar birbirini anlamayınca çok farklı şeyler giriyor araya. Kelimeler, cümleler tükenmiyorlar... çoğu zaman biz tükeniyoruz. İnsan durmaksızın haftalar ve aylarca ağlayabilirmiş meğer. Kahkaha atmak kadar doğaldır ağlayarak ifade etmeye çalışmak kendini. Fi tarihinden kalma duygular varsa eğer içinde ve bu duyguları ifade etmenin hiç bir yolunu bulamıyorsan, bulsanda karşındakiler 'insan' sıfatını kendilerine yakıştırmış ama evrimini tamamlamayı asla başaramayan insanlarsa, sadece ağlarsın. Bilirsin ki sen konuşsan, kendini en iyi şekilde ifade etsende onlar hiç birşey anlamazlar. Anlamak için çaba bile sarfetmezler... Günlük ihtiyaçları için konuşurlar sadece. Onlara göre sadece günlük ihtiyaçlar için konuşulur. Ruhun varlığından habersiz, durmadan bir koşturmaca içinde, siz konuşurken aslında dinlemeyen... Ruhtan haberdar olsalar ve aslında günlük hayatlarını nasıl da etkilediğini bilseler... biliyorum herşey çok daha farklı olacak. Kendine böyle tık tık diye vurunca boş kütük sesi vermiyorsa eğer doludur. Yok başka şekilde açıklayamazdım zaten. Maddelerle daha çok ilgilendiklerinden. Hem kafa içinde geçerli aynı şey. 'Vurun bakiym dolu sesi verecek mi? ' deyince de çok alınıyorlar canım! Kahkahalara boğulurken bile ağlamaya başlıyorum son günlerde. Durmuyo işte lanet olası şey. İletişim zordur, ağlamak kolay... İçimdeki bastırılmış ve hep ertelenmiş duygular bitene kadar ağlamaya devam ederim bende. Sonra içimdeki tüm atıklar bitince bi ohhhh çekerim. Tıpkı işemek gibi. Evet evet, işemek gibi...





Ağlamak ruhun işemesidir. Peyami Safa

4 Nisan 2009 Cumartesi

Sevgili Berrin'in bana yolladığı mim hakkında düşünüyorum bir kaç gündür. Bu mime öyle çabuk cevap veremezdim. Düşündüm taşındım ama birer cevap veremeyeceğime iyice emin oldum =)


1. Çocukken .......... kaçırdım.
Çocukken altıma kaçırdım ( kaçırma noktasında aklıma başka birşey gelmedi :)
2.Çocukken........yoksundum.
çocukken kendi evimin bahçesinde dilediğim gibi oynamaktan yoksundum. Annem ve babamla yeteri kadar vakit geçirmekten yoksundum. çoğu zaman mutlu olmaktan yoksundum...
3.Çocukken ........ yaralanmış olabilirim.
çocukken kırmadığım yerim kalmadı. Ama en çok dizlerimi yaralardım
4.Çocukken ........ olmayı hayal ederdim.
Her dakika fikir değiştiren bir çocuktum. Heralde çocukken her mesleği bir gün olsun denemek isterdim
5.Çocukken ....... isterdim.
Dünyanın tüm hayvanları benim olsun isterdim. Yıldızlara dokunmak ve ayın üzerinde yürümek isterdim. Zamanda yolculuk yapmak isterdim. Gemiyle ölene dek gezmek isterdim. En önemlisi kanatlarım olsun isterdim...
6.Evimizde asla yeterli ....... olmadı.
Evimizde asla yeterli huzur, mutluluk olmadı. yeteri kadar hayvanda olmadı :)
7.Çocukken daha fazla .......... ihtiyaç duyardım.
Çocukken daha fazla oyun oynamaya, ağaçlara tırmanmaya, meyve yemeye... ihtiyaç duyardım
8.Bir daha asla ........... göremeyeceğim için üzgünüm.
Göremeyeceğim için değil ama, salıncağa koşarken o hazzı duyamayacağım, dünyaya ve insanlara dair yeni şeyler öğrendikçe o çocukca sazan çoşkunluğunu yaşayamayacağım için üzgünüm.
9.Yıllar boyunca ......... merak ettim.
yıllardır, melekleri, şeytanları, cenneti, cehennemi ve Allah'ı merak ederim. He bir de en çok merak ettiğim melek Azrail :)
10. .......... kaybımdan dolayı hep kendimi suçladım.
kayıplardan arta kalan şeylerin aslında büyük tecrübeler olduğunu fark ettikten sonra hiç birini umursamadım...

mim manikim' e gidiyor =)