18 Ağustos 2009 Salı

Günden Bana Kalanlar


uzun ince koridorda geniş kalçallarını sallaya sallaya yürüdü. yüzünün çizgilerini tahmin edebiliyordum. yılan gibi tıslayarak çıktı sesi. cam üzerine bıçağın ince ince sürülmesi gibiydi. yürüdüğü yerde her zamanki alışkanlığıyla uzun siyah saçlarını savuruyordu. topuğunun sesi koridorda yankılanırken bi ara kulağıma ramazan davulu gibi geldi. odaya girdiğimde hiçbir şey eskisi gibi değildi. on dakika evvel huzur dolu şu oda, kasvetli ve karanlık gibiydi. dudaklarının arasından kelimeleri ince ince tıslayarak çıkarmıştı yine. yine odaya boğucu bi hava çökmüş ve her şeyi çekilmez kılmıştı. içimde patlayan binlerce volkan vardı. konuşamadım dudaklarımı sıkı sıkı kenetledim. patlamak üzereydiler ama dokunmdadım. dokunsam saatler hatta günlerce sürecekti. sıradan gibi görünen bu şey bir sinir nöbetine dönüşecekti. üç boyutlu gibiydi her şey . elimi bir nesneye uzatınca içinden geçeceğini ve farklı bir zaman dilimine dönüşeceğini düşündüm. ikindi güneşinin vurduğu yeşil yapraklar saydamlaşmış gibi duruyordu. yaprakların altında oturunca yeşil bir demet üzerine hiç gitmeyecekmiş gibi yapışıyordu. ve sesi yaprakların arasında tıslaya tıslaya dolanıyordu. elime kitabımı aldım, yeşil demetlerin altında su perilerinin varliğina inandığım yerde, kafamdaki onca kuşkuyu atarak. ses koridordan tıslayarak kulaklarıma geldi. bir engerek yılanı bu kadınla baş edemez diye düşündüm. kesinlikle engerek yılanını zehirliyle öldürür. huzur, tüm huzuru kaçıran amaçsızca kurulmuş bir kaç cümle. belki bir saat belki de daha fazla orada öylece oturdum. amaçsız hiçbir şey yapmadan. daha doğrusu yapamadan. içimde bi şeylerin hızla deli deli aktığını ve köpürdüğünü hissettim. onca çaba boşa çıkacaktı ve bu volkanlar birer birer bana sormadan patlayacaktı.


Ne kadar zaman sonra hatırlamıyorum kendimi mutfakta yemek yaparken buldum. patlamanın sadece kelimelerle olmasını dilediğim yerde yemeğe zehrimi kusuyordum. mutfağın içinde hızla hareket edip enerjimi olabildiğine boşa harcıyordum. ve uzun koridordan bir tıslama daha duyuldu. Engerek yılanlarının boy ölçüşemediği bu kadınla masallardaki çift kafalı yılanlarda boy ölçüşemezdi. ola ki (o da küçük bir ihitimal) hadesin çift kafalı cehennemi bekleyen köpeği bu kadını tek lokmada yutabilirdi. evet bu düşünceyi sevmiştim. işte şimdi yavaş yavaş uzaklaşa biliyordum. dev şatolar, lanetli büyücüler, hades ve köpeği, cehennemde türlü türlü işkenceler. böyle şeyler düşündüğüm için utanmalı mıydım? hayır, bu kadın böyle tıslamasaydı ne hades gelecekti aklıma ne de iki kafalı köpeği. düşlerimde köpeklerin, ejderhaların, büyücülerin... önüne attım onu. köpek balıklarına parçalattım. içinde sonsuz karanlıklar ve lanetler olan masallara yolladım. evet şimdi daha rahattım...

7 yorum:

Pabuc dedi ki...

güzel bi anlatım ,bazen biz de senin bu dediğini başkaları için yapmak istiyoruz ama senin kadar güzel dile getiremiyoruz emin ol:) biz direkt kangal köpeklerinin önüne atmak istiyoruz tıslayanları:) sağlıcakla kal..

Bettra dedi ki...

Merhaba,
Tuttum sanırım bu yöntemi. En korktuğum masallara yollayayım en kötüleri...

Sevgiyle,
Bettra...

kaldırımçocukları dedi ki...

devenin bale pabucu: bence kangalların pek küçümsenecek yanı yok =) oldukça vahşi olabiliyorlar:P

Bettra: böyle insanlar için ara sıra acımasız olmak gerek =) kimse düşüncelerimiz yüzünden bizi suçlayamaz veya cezalandıramaz da

Bettra dedi ki...

Katılıyorum.. Hangi cehennem kazanının içinde kaynadıklarını yada hangi iğrenç mahlukata akşam yemeği olduklarını bilemezler öyle değil mi? :)Kötü müyüz ne ? :)

Sevgiyler,
Bettra

kaldırımçocukları dedi ki...

e o zaman yaşasın kötülük:=)

Mia dedi ki...

Anlatıs tarzına bayıldım :) Bi anda hikayenın ıcınde hısettım kendımı :D

Blogun super ;)

kaldırımçocukları dedi ki...

teşekkür ederim :)