10 Ağustos 2009 Pazartesi

Cambazlar Savaşı Yitirdi


Zaman hızla akıp giderken, geçip giden günler hepimizi biraz duygusal yapar. Ama öyle insanlar vardır ki yaşadıkları şehrin eski görüntüsünü betimlerken orada olan ama senin hiç yaşamadığın ve hiç hissetmediğin şeyleri özlemene ve istemene neden olur. Gün geçtikçe yozlaşan ve modern hayat uğruna bir sürü değerin öldüğü şu zamandan uzaklaşıp sanki o günlerde yaşıyormuşçasına bir haz gezinir bazanda ruhunda... Cambazlar Savaşı Yitirdi Adnan Özyalçıner'in en eski anılarından başlayıp yaşlandığı döneme kadar bazan yaşadığı bazansa sadece hayal ettiği şeylerin öyküsü. Dokuz öyküden oluşuyor kitap. Öyküler İstanbul surlarının etrafında yaşayan insanlardan ve surlar etrafındaki hayatlardan bahsediyor... Cambazlar, tiyatrocular, açık hava sinemaları, adalar, eski yalılar, eski kır kahveleri, eski balıkçılar... Eski İstanbul. Okunmaya değer tadı damağınızda kalacak öyküler...

" ... Bu yüzden kentte çok fazla oyalanmıyorum. İşten çıkar çıkmaz, Topkapı'ya, Kaleiçi'ne giden otobüse biniyorum. Yol boyunca uyukluyorum. Arkadaşlarım, uyuklamamı yaşlılığıma vuruyor. Bana kalırsa kentin görülecek yanı kalmadı. Gözlerimi yummam ondan..."

" ... Sinemanın bitişiği karakoldu. O yüzden bu sinemada öyle pek olay çıkmazdı. Polisler, filmi de, sinemadakileri de karakolun üst kat pencerelerinden cıgaralarını tüttürerek izlerlerdi... "


" ... Çocukluğumdan beri Küllük, kimlerin niçin gelip gittiğini bilmeden, öğrenmeden ilgimi çekmiştir. Hep içimden geçirdiğim halde hiçbir zaman babama: " şurada bir çay içsek, şu lokantada biz de yemek yesek." diyemedim. Diyemezdim. Biz, orada, bizi Karagümrüğe götürecek olan Edirnekapı tramvayını bekleyen kalabalıktandık. Ben kalabalığın içinde küllüğü düşlerken Beyoğlu'ndan gelen kırmızı boyalı, birinci mevki Fatih- Harbiye tramvayından inen Peyami Safa önümde bir an durup hafifçe gülümseyerek küllüğe yöneldi. Apaçık gördüm onu... "

Hiç yorum yok: