
Tarih her zaman merak ettiğim ve araştırdığım bir dal olmuştur. Tarihi anlatan kitap sayfalarının arasında gezinirken beynimi kemiren en büyük unsur 'şüphe' olur. Şüphe benim beynimi ele geçiren en büyük tehlikelerden biri. Bu tehlikenin yanı sıra birde bana kazandırdıkları var. Tarihe şüpheyle yaklaşmayan insanların başarılı tarihçiler olabileceğini düşünmüyorum. Bilmiyorum ne kadar doğru bir yaklaşımdır ama bu durum bende " her okuduğuna inanma " duygusunu uyandırır her zaman. Özellikle bu okuduklarım bir milleti, dini... karalıyor veya çok fazla övüyorsa... Her zaman En doğru kaynağa ulaşmak isteyişimde her milletten faydalanmamı sağladı. Bosna-Hersek, Hırvat, Sırp, Arap,Türk, Rus... hangi milletten insan ararsanız vardı Drina Köprüsü'nde. Ve üç büyük dinin din adamları ve dindar insanları konu alan bir romandı. Sadece dindarlar yoktu tabii romanda. Genelevler, meyhaneler, kumarhanelerde vardı. Ve buralara giden insanlar. Bir kasabanın içinde yaşayan, kimi zaman savaşlardan etkilenen, kimi zamansa etkilenmeyen bir kasabaydı anlatılan. Drina köprüsünün yapılışından yıkılışına kadar süren zaman ele alındığından romanda belli başlı bir karakter olduğu söylenemez. Kitabın baş kahramanı Drina köprüsüydü. Köprüde kimi zaman müslümanlar asıldı işkence gördü, kimi zaman yahudi ve hıristiyanlar. Savaş başladığı zaman dile, dine, ırka ve renge bakmaksızın yaktı geçti. Yazar olaylara objektif bakmış. Yakılıp yıkılan Türk evlerini anlatmış ama bunun yanı sıra Sokulu Mehmet Paşa'nın gönderdiği dinsiz, imansız bir adamın astırdığı hatta işkencelerle öldürtüp günlerce cesedini ortadan kaldırtmadığı bir Sırpı'da ... Sonra da vurgulamış yazar bunun Sokulu Mehmet Paşa ve onun karakteriyle bir alakası yoktu diye. Olayı öğrenen Mehmet Paşa'nın o adamı doğunun en ücra yerine sürdürdüğünü ve yerine Allahtan korkan birini atadığını, bu adamın dil, din, ırk ayırt etmeksizin herkese iylik yaptığını ve sadaka verdiğini de vurgulamış... Olaylara tarafsız bakması çok hoşuma gitti. Ve kesinlikle okunması gereken bir eser olduğunu bir kez daha anladım. Romanda en çok sevdiğim karakterler Rahip Nikola ve Molla İbrahim oldu. Onlar Çocukken aynı oyunları oynadılar ve yaşlandıkları zamanda kapı komşusu oldular. Onları ayıran dinlerinin ayrı mezarlıklarıydı...
" ... daha ilk mısralarda hepsini, müslümanları da, hıristiyanları da aynı titreme alır. Çünkü hepsi de şarkıda yaşayan aynı şebneme susamıştır..." S. 203
" ... kusursuz biz anlayışın ve büyük bir sanatın eseri olan köprü ise... ihtiyarlık ve değişiklik nedir bilmeden, geçici şeylerin kaderini paylaşmadan, yine her zamanki gibi ölümsüz gençliği içinde uzanıyordu. " S. 234
" Bir hükümet, bir bildiri yada ilan vasıtasıyla halka barış ve refah vâddetti mi, tam tersini beklemek gerekti. " S. 240