27 Haziran 2008 Cuma

Şeker Portakalı


Çocuk düşlerini anlatan eserleri okurken hepimiz maziye gideriz. Hepimiz kendi çocukluğumuzu düşünürüz. Bazen ağlatır yazar, bazen güldürür. Bazı eserler vardır hani, hiç edebiyat aramayız, ' tarzı kimin umrunda , edebiyat yorumcularıda bazen herşeyi abartıyor ' deriz, işte böyle bir eser Şeker Portakalı'da. Ne edebiyat aratıyor insana, ne de güzel cümleler. Şeker Portakal'nı teyzem bana yıllar önce hediye etmişti. Yıllar önce... Yanlış yatırlamıyorsam eğer üç kere okumuştum. Sonra arkadaşlarıma kitap sevgisini aşılayayım hiç değilse muhabbet edecek bir konu buluruz diye bir arkadaşıma armağan etmeye karar verdim . Kitaplarım değerliydi, ama kitaplığımda durup yer kapladıkları zaman değil. Elden ele geçip, yıpranıp sarardığı zaman daha çok değerliydi. Arkadaşıma kitabı verdiğimde onyedi yaşındaydım. Arkadaşım kitabı okuyamadan hayata veda etti... Hep aynı şeyi düşünürüm; hayat dolu biri değildi, gözleri ışıl ışıl değildi... daha onyedisinde vazgeçmişti yaşamaktan. Haklıydı, ben olsam bende aynı şeyi yapardım... Ve kütüphaneye gittiğim zaman kitabı gördüm, ona o kitabı verirken, o nisan günü bir armağan almanın sevinciyle gözleri parlamıştı... Bu kitap hakkında kötü anılarımı silebilmek için yeniden okumaya karar verdim. Ama Zeze'nin hayatı öylesine içler acısıydı ki bu anıları daha da su yüzüne çıkardı...


Zeze yaramaz olmasına yaramazdır ama bir o kadarda duygusal bir çocuktur. Babası çalıştığı fabrikadan çıkarıldıktan sonra sefalet üzerine sefalet biner. Annesi ve ablasının aldığı para ise yetmez onlara, çünkü Brezilya fakirdir, karın tokluğuna çalışır işçiler... Ve Zeze bunca felaketin ve sıkıntının arasında kendi hayal dünyasında mutludur. Gerçeklere bakmadığı sürece mutludur... Şarkı söylemekten ve dinlemekten hoşlanır Zeze, içinde bir kuş vardır ve bu kuş şarkılarında güzel sesiyle Zeze'ye eşlik eder. Zeze mahalleyi kan ağlatır yaramazlıklarıyla. Ve yaramazlığının bedelini dayakla öder Zeze. Kanlar içinde kalana kadar dayak yiyerek...



Zeze kendini en çok Edmundo dayısının yanında iyi hisseder. Edmundo dayı, çok bilgili bir adamdır Zeze'ye göre. Bilmediği şey yoktur. Zeze ne sorsa Edmundo dayı cevaplar, anlayabileceği gibi. Yaramazlıklarıyla belkide en az çileden çıkardığı adamdır.


Yeni taşındıkları evin bahçesinde üç tane ağaç vardır. En büyük ve en güzel Hint Kirazı ağacını Glorida alır. Diğer ağacı Totoca alır ve Zeze'ye arka bahçedeki Şeker Portakalı kalır. Zeze bunun bir haksızlık olduğunu düşünür, çünkü ağaç çok cılız ve küçüktür. Ablası ona şeker portakalıyla birlikte büyüyeceğini, onun henüz çok genç bir ağaç olduğunu anlatır. Ve Zeze bu durumuda çok geçmeden kabullenir. Nesnelerle konuşmak gibi bir alışkanlığı olan Zeze ağacıylada muhabbet etmeye başlar ve işin en garip yanı ağaç ona cevap verebiliyordur... Ama Zeze'ye dostluklarını kimseye söylememesini sıkı sıkı tembihlemiştir. Zeze tüm gün başından geçenleri şeker portakılına anlatır.

Yaklaşan Noel Zeze için çok önemlidir. O küçük İsa'dan bir armağan bekler, beklediği armağanın gelmeyeceğini, çünkü onun vaftis babasının şeytan olduğunu söylerler. İşte böyle durumlarda Zeze'nin Tanrıyla ve küçük İsa'yla arası hiç iyi değildir. Zeze küçük çocuklar için Noel armağanı veren bir yer öğrenir ve küçük kardeşiyle oraya gider, gittiklerinde hediyeler bitmiş sadece yırtık ambalajlar vardır ve Zeze'nin düşleri bir kere daha düzelmemek üzere yıkılır. Akşam eve geldiğinde ise yemekte hiç bir şey yoktur. Ne Noel ağacı ne hindi... Ve Zeze bu yüzden babasını suçlar onun kalbini kırar. Babasının kalbini kırdığını fark eden Zeze akşama kadar ayakkabı boyar ve babasına bir paket sigara armağan eder. Noel armağanı...





Zeze'nin en çok sevdiği oyunlardan biri arabaların arkasına yapışıp 'yarasa' olmaktır. Sokaktan geçen tüm arabaların arkasına yapışır çocuklar, ama bir araba vardır ki... bu arabanın arkasına yapışabileceğine dair arkadaşlarıyla iddiaya girer Zeze. İddiayı kaybeder ve Portekizlinin alay konusu olur. Bu Zeze'nin ağırına gitmiştir. Ve Zeze Portekizlinin sokaktan geçeceği saatlerde yolunu değiştirerek gitmeye başlar okula. Bir gün bahçede gezinirken ayağını bir cam parçası keser. Yara çok derindir, anne ve babasına söyleyemez dayak yememek için. Ablası Glorida yardım eder ona. Ayağı iyleşmeden Zeze yeniden okul yollarına düşer. Ve daha fazla yürüyemeyeceğini anlar. Portezkizli ona yardım etmek ister, Zeze çok gururlu bir çocuktur ve onu ikna etmek kolay olmaz... Ayağına dikiş atırrır Portekizli. Ve Zeze'nin en yakın arkadaşı olur... Şeker portakalı ağacını bile anlatır Zeze ona, içindeki kuşu bile...

İçindeki kuş artık daha mutludur, bunun sebebi sokaklarda şarkı sözü satan adamın yanında gezip onunla şarkı sözü satarken o zamanın en moda şarkılarını ezberleyebilme fırsatıdır. Önce kabul etmez satıcı, sonra Zeze'nin ilgi çektiğini, ona uğur getirdiğini ve cılız vücuduna rağmen onun çok güzel ve içten şarkı söylediğini fark eder.


Günler hızla akıp giderken bir gün şeker portakalı fidanının kesileceğini öğrenir. Kendini avutmaya çalışırken, Portuga'nın arabasının trenin altında kaldığını öğrenir. Ölmedi der rahip Zeze'ye... Zeze tren yoluna gider, hiç bir iz yoktur. Ve o emindir; Portuga, babasından daha çok sevdiği Portekizli ölmüştür... İçindeki kuşu da özgürlüğüne kavuşturur o günden sonra Zeze. Ama Potuganın ölümü onun için dayanılmaz bir ızdıraptır... Günlerce ateşler içinde sayıklar, herkes öleceğini düşünür. Hayata yeniden döndüğünde babası ona şeker potakalı fidanının biraz daha kalacağını, kesimin ertelendiğini müjdeler. Ama bu Zeze için bir müjde değildir. Onun için şeker portakalı kesilmiştir bile... babası öldüğü gün herşey bitmiştir...


Yazar kendi çocukluğunu anlattığı için bu kadar okuyucu toplamıştır belkide... kim bilir. Çocuk düşlerinin ne kadar önemli olduğunu ve insanın ölünceye kadar çocuk düşlerinin onu nasıl etkilediğini anlatan güzel bir kitap... Okumaya değer

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Portuga oldugunde agladigimi hatirliyorum,kucuktum. Cagdas edebiyatin okudugum ilk romanlarindan..
Devami niteliginde iki kitap daha var Gunesi uyandiralim ve Delifisek


Herkesin biraz sekerportakali olmustur..

kaldırımçocukları dedi ki...

Güneşi Uyandıralım biraz daha eğlenceli, yazar kitabın son sayfasında yine yapacağını yapıp günlerce ağlattı beni... Yorumlanacak kitaplar arasında o da. İnşallah en yakın zamanda

Unknown dedi ki...

Hayırlı kandiller..Güzellikler getirmesi ve duâlarınızın kabul olması dileğiyle..

kaldırımçocukları dedi ki...

inşallah hepimizin duâları kabul olur...

kadın dedi ki...

ben ilk 20 yaşında okumuştum bu kitabı ve hüngür hüngür ağlamıştım. o derece acıklı ve etkileyici.

Adsız dedi ki...

Zeze bir kahraman :)