20 Haziran 2008 Cuma

Şehrin Aynaları


Kitabın ilk sayfalarında ardı ardına atılan düğümler ve Elif Şafak'ın birazda fantastik romanları anımsatan üslubuyla, kafanız bir hayli karışabilir... Fantastik diyorum ama, kullandığı tarzın adını bilmediğim için ve kendi kafamda isimlendirme de yapamayacağım içindir bu. Aslında varolan metafizik hakkında, insanı bazen ürperten konulara değinmesi kitabı daha çok merakla okutuyor. Kitapta üç din ele alınmış, bu üç kutsal dinin kendi aralarında ve içlerinde yapılan haksızlıklar, hurafeler, batıl inançlara yer verilmiş. Masal gibi geliyor kitap bazen, bazen kabus-karabasan ikilisi. Kitap hakkında internetten fikir edineyim dedim, sanırım benim seçimim yanlışmış. Çoğu arkadaş öyle demiş. Çünkü okuduğum ilk eseriydi Elif Şafak'ın.



Kitap İstanbul'da başlıyor. Sonra İspanya'da bazı kasabalardan söz ediliyor. Kitabın başkahramanlarından biri Isabel adında çok güzel bir kadın. Isabel, Antonio ile evli ve Andres isminde çok güzel bir oğulları var. Isabel'in kendi sırları, Antonio'nun kendi sırları ve küçük Andres'in gelecekteki sırları...


Miquel kitapta ki ikinci başkahraman. Antonio'nun erkek kardeşi. Aynı evde yaşıyorlar. Ailenin sürdürdüğü bir geleneği yerine getiremeyen Miquel'e benzemesinden korkuyor küçük oğlunun. Miquel ise hayatından gayet memnun, herşeyle dalga geçecek ve bir hancıyı ben Mesihim diye kandıracak kadar eğlenceli bir hayat sürüyor. Onun da sırları var... Bir sırrı abisiyle birlikte paylaşıyor, fakat diğerini kendi ve sevdiği kadından başka hiç kimse bilmiyor...

Ve kitapta üçüncü önemli karakter Alonso Perez de Herrera. Alonso Perez Engizisyon'un önemli adamlarından biri. Onunda bir çok sırrı var. Özellikle bir tanesi var ki, bunu duyacak en son kişiler Engizisyoncular olmalı...


Elena Rodriquez, Andres'e olan bağlılığı ve ona tamamen sahip olmak için yapacakları... Andres'i bu kadar sevmesinin tek nedeni ise kaybettiği oğlu. Sinir bozan bir kökten dinci aynı zamanda...


Yaşlı var birde. Kadının adı yaşlı. Çocuk yaşta başına gelen bir olaydan sonra bembeyaz olan saçlarından almış adını. Bir müslümanın kızı. İki tane cini var Yaşlı'nın, Gece ve Gündüz. En zor doğumları yaptırıyor, ölüm döşeğinde ki hastaları iyleştiriyor... ve daha nice dertlere deva olacak tılsımı var. Isabel'in yeryüzünde belki de oğlundan bile çok sevdiği kadın...


İspanya'da Yahudiler ve Müslümanlar zor günler yaşıyor. ve bu zor günlerden Isabel ve ailesi de nasibini alıyor. Engizisyon'un verdiği bir kararla beş yıl manastırda mahkumiyet... Bu sonuç diğer cezalandırma şekillerini okuyunca okuyucunun içini rahatlatıyor aslında. Miquel tutuklanma esnasında evde olmadığı için onun maketini cezalandırmakla yetiniyorlar. Fakat masum iki insan yanıyor onun ateşine. Antonio ise eğitimci basamaklarında biraz daha yükselip üniversitede ki felsefe kürsüsünde yerini sağlamlaştırabilmek için gittiği başka bir İspanya şehrinde. Ve oda kurtuluyor. Alınan karardan sonra Isabel'den hiç bahsetmiyor yazar, İstanbul'a dönene kadar. Miquel yıkılmış ve arkadaşlarının canını alan Alonso Perez'i öldürme planları yapıyor, ama bundan da ayrıntılı bahsedilmiyor. Bir kaç cümle ve Alonso Perez'in dua ederken kilisenin içinde yıkılan kanlı bedeni... Alanso Perez'i öldürdükten sonra bir gemiyle ' Aynalar Şehri' diye adlandırdığı İstanbul'a geliyor. Tabii bu arada Elena Rodriquez emeline ulaşmış ve küçük Andres'i evlatlık edinmiştir bile. Fakat onuda şeytanları rahat bırakmaz, hatta kendi deyimiyle ' oğlunun arafatta ki ruhu şeytanla iş birliği yapmış ve şeytan tarafından kandırılmış' ....


Kitap İstanbul'da devam ederken yepyeni karakterler çıkar. Haham Yakup, Süleyman Sedef Efendi, Zişan Kadın, Zülfe, Zühre. Miquel'in en yakın dostu Haham Yakup olur. Onun kitaplarını okur, onun yaptığı yemekleri yer ve onunla aynı evi paylaşır. Derken sahneye Kösem Sultan çıkar. Sultan Murat ölmüştür ve tahtta İbrahim Han vardır. Ne talihsizlik, onunda veliahttı olmadığından Kösem Sultan türlü yolllara baş vurur ve sonunda bir müslüman tarafından öğrendiği bilgiler sayesinde nam salan Isabel'i bulur. İstanbul'a getirtir Isabel'i. İsabel, İbrahim Han için bir iksir hazırlar, ve İbrahim Han'ın çok geçmeden bir oğlu olur... Antonio ise ailesinin başına gelenlerden hep Miquel'i sorumlu tutar. Ve herşeyi unutmak için sadece okur, çalışır, yazar. Kitaplarını çıkarır, artık ismi anıldığı zaman saygıyla bahsedilen felsefecilerden olmuştur. Ve Ölümüyle birlikte Isabel Ve Miquel'in yolları İStanbul'da yeniden kesişir. Kesiştiği gibi ayrılır...


" Her sene, nehri döven yağmurların dinip, suların alçaldığı vakitlerde, en az bir kaç ceset kalıyordu geride. Bazen de nehir hızını alamayıp, varlığına tahammül edemediği taş köprüyü alttan alta oymaya, ısırıp parçalamaya çalışıyordu. Öfkesine öfke ile karşılık göremediğinde, her ne yaparsa yapsın köprünün yüzündeki o yapışkan gülümsemenin bir türlü yok olmadığını fark ettiğinde, dizlerinin üzerine düşüp hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ve küçük Isabel ile aynı hamurdan yoğrulmuştu. " S. 30


" ... Oysa Antonio Pereira'ya göre geçmişin ardından gözyaşı dökmekte mânasızdı, adına dövüşmekte. Ve geçmişi sıla belleyenler ömür boyu gurbette yaşamaya mahkum olduklarına göre. ya hafızayı hatıralardan uzaklaştırmak lâzımdı, ya da hatıraları ait oldukları zamandan. Aksi takdirde, acıtırdı geçmiş; boş yere yaralanırdı insan. s.32





Okunası bir kitap ama Elif Şafak okumadıysanız daha evvel sakın ola açılışı bununla yapmayın. Yaparsanızda ' demedi ' demeyin... Mahrem Ve Pinhan'ı önermişler çoğu sitede önceliği onlara verin bence.
Bu kadarını bile toparlayamam diye düşünüyordum... Bence güzel oldu =)

2 yorum:

Unknown dedi ki...

merhaba, kitabı okumadım ama anlatımını beğendim.
Ben de Siyah Süt'le başlamıştım okumaya. İkinci kitap olarak Mahrem ya da Araf'la devam etmeyi düşünüyorum.

iyi okumalar...

kaldırımçocukları dedi ki...

Siyah Süt hakkındaki yorumlarını hatırlıyorum. Pinhan'ı çok merak ettim bende. kütüphanede bulabilirsem alırım:)