23 Mayıs 2008 Cuma

İnce Memed


İnce Memed Değirmenolukta annesiyle birlikte yaşar. Diğer köylülerden hiç bir farkı yoktur onlarında.Tarladan aldıkları mahsulün üçte ikisini Abdi ağaya verirler. E hal böyle olunca kışın ortasında aç kalır köylü, giderler ağanın kapısına ineği olan ineğini satar, olmayanda yalvarır, el pençe divan durur, türlü diller döker... Abdi ağanın insafına kalmış buğday verip vermemek. Köylülerin ağzıyla " dinsizin, Allahsızın teki". İnce Memed'in babası o daha çok küçükken ölmüş, annesiyle birlikte ağanın tabiriyle " kapısında yanaşma" ama bu yanaşma toprağı olan bir yanaşma. Memed dayanamaz bi gün Abdi'nin dayağına küfürüne kaçar köyden. Çakırdikenlikten geçerken hep aynı şeyleri söyler, aynı hayalleri kurar. Çok geçmeden bulurlar Memed'i... İkinci kaçış on sekizindeyken kasabaya olur. Buna kaçışta denilmez aslında tek isteği kasabayı görmektir. Memed kasabada bir ağa arar kendi köyünde ki ve komşu köylerde ki gibi ama kasabada ağa yoktur. Onbaşının dediği gibi "kasabada herkes kendinin ağası." o zaman anlar İnce Memed, Abdinin onları nasıl hileyle kandırdığını aldattığını. Kafasına koyar o anda herkes kendi tarlasını sürecek. Köyüne döner sözlüsü Abdi ağanın yeğeniyle nişanlanacak. Nişan olur. İnce Memed sadece düşünür. Ve bir gece köyden kaçarlar. Çok fazla uzaklaşmadan yakalanırlar. Memed önce Abdi ağanın yeğenini sonra Abdi ağayı vurur. Roman böyle başlar... İnce Memed eşkiya olur. Çukurova köyleri İnce Memed'i efsaneleştirir. Köylülere toprağını veren, ağaları vuran, dağa çıkıp eşkiyalık ederken köyleri yakan eşkıyaların korkulu düşmanıdır artık İnce Memed. (Birinci cildi bitirdim bitirmeyede ikinci cilt kayıp şimdide. Gelde ifrit olma... İnşallah bu da dört yıl kaybolmaz =))

" ... Bir türkü duyulur... Gecede başka türlü, gündüzde başka türlüdür. Çocuk söylerse başka tadda, kadın söylerse... Genç söylerse başka türlü olur, yaşlı söylerse... Dağda söylenirse başka, ovada, ormanda, denizde başka türlüdür... Hep ayrı ayrı taddadır. Sabahleyin başka, öğle, ikindin, akşamleyin başkadır." S.62

" Adaca'nın dibindeki tarlaya varıyor. Bir taşın üstüne oturuyor, dalıyor hayallere... Ekinler göcek olmu. Toprakta böcekler. Gün doğarken toprak buğulanır. Buğulu toprağa özlem, özlemlerin en yamanıdır. Rıza elini yumuşacık toprağa daldırıyor. Toprak sıcacıktır. Parmaklarının arasından altın bir toprak akıyor yere..." S.211


Resim, İsmail Gülgeç

Hiç yorum yok: