22 Mayıs 2009 Cuma

Dünya döner


Dünya sıradan bir gününü daha yaşarken, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi iki insanı incelemeye kalksam dedim kendime. Ama bu inceleme dünyanın sıradan dönüşü gibi sıradan işleriyle ilgili olmasa. Dünya her zamanki gibi bir gece yapsın bir gündüz. Veya bir gündüz bir gece.


Önce birini düşündüm. Yazı masasının başına oturmuş bir şeyler karalayan. Evet dışardan bakınca orada öylece oturmuş, ara sıra gözlerini kısan, dişlerini sıkan, karşısındaki duvar aslında yokmuş gibi sonsuz karanlığa ve aydınlığa bakan biri vardı karşımda. O insanın beynini / zihnini / düş gücünü görünce sıradanlığın içinde çok farklı şeyler olduğu ortaya çıktı. Dünyanın çok büyük bir kaosa hazırlandığı belliydi. Dünya büyük bir tehlikedeydi... Kaos her an dışarıya taşabilir ve istenmeyen şeyler yapabilirdi. Ama bu kimin istemediği, kimin istediği tartışılabilir bir konuydu. Bu insan tehlikeliydi çünkü kafası karışıktı. Hemde çok karışıktı. Durmadan bir şeyler inşaa edip yıkıyordu ve bu durum onun için çok daha zordu. Bir şeyleri toparlamaya çalışırken dünyadan kat kat daha büyük dünyasının içinde çoğu zaman kayıplara karışıyordu.
Beyin kıvrımları içinde hep bir savaş vardı. Yeniler eskileri alt etmek için, eskilerse o rahat tahtlarından kalkmamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bu savaşın ve savaşın görünmeyen tüm yanlarının farkındaydı. İki tarafında komutanı ve asıl gücü oydu. Ve iki tarafa aynı anda aynı emri vermeye başladı " saldırın!" . Belliki kafasının biraz daha karışmasıyla hayatının son bulacağını düşünen insanlardan değildi... Beyninde birşeyleri öğüten, muhakeme gücünün, iradesinin farkında olan bir insandı. Onun için saldırı komutunu vermek kolaydı belliki. Beyninde ve düş dünyasında işlerin biraz daha karışması. Kaosun büyümesi hoşuna gidiyordu diyebilirim. Aslında onun hakkında derinlemesine bir araştırma yapmayada gerek yoktu. Birisi böyle bir insanın yanında sıradan ve hergün kullanılan bir kelime söylese onun üzerinde günlerce düşünebilirdi. Manzaralarıda o kelimenin üzerine ekler ve yeni kalıplar içinde en büyüleyicisini ve en kurallara uymazınıda bulabilirdi. İliminin biliminin gelmişini geçmişini deyip kendi dünyasında onu bin tane kalıba sokabilirdi.


Diğer yanda, çok daha rahat bir insan profili vardı. Yazı masasının başındayken veya bir şeyler okurken yüzü hep huzurlu ve kendinden emindi. Doğduğu gün kadar öleceği günüde bilen fakat büyük bir bilgelikle o günü bekleyen biriymiş gibi. Duvarın ardına sonsuzluğu koyup orada o duvar yokmuş gibi davranamıyordu. Onun hayatında her şey süt limandır. O asla şüphe duymaz ve kafası karışmaz. Onun için doğru olan şey her zaman doğru, yanlış olan şey her zaman yanlıştır. Hayal dünyasından bahsetmiyorum bile... gereksiz şeyler. Huzurunun en büyük nedeni kendi fikirlerine zıt olan şeylerden cüzzamdan kaçar gibi kaçmasıdır. Olur ya öyle bir cümle okursa beyni anında bir antikor üretir ve herşey eski haline döner. Hatta bazan eskiden de iyi olur. Beyninde asla savaş çıkmaz. Ayaklanacak olanlar olursa darağacına kendi elleriyle götürür. Kimsenin gözünün yaşına bakmaz. Keşke gözünün yaşına bakmadığı sadece beynindeki ne idüğü belirsiz şeyler olsaydı. Çevresinde yaşayan farklı insanlara asla tahammül edemez. Evet gerekirse asar keser... Büyük bir farklılık olması gerekmez. Farklılık örneklerini benden beklemeyin... İşte bu farklı olan insanların soylarını tüketmek için bile uğraşır.

Şimdi iki kategoriyide ele alırsak diyebiliriz ki: birinci kategoriye girenler sadece beyinlerindeki savaşı yönetirler ve bu savaşta asla kan akmaz. İnsanın kafası karışıktır biraz o kadar. Çok dalgın ve unutkan olmakla sadece kendine zarar verebilir. Delirebilir diyelim örneğin. Delilerin kime ne zararı dokunmuşki. Ama ikinci kategorideki insanlar katildir. Gerçek kanı onlar akıtır.

Ezcümle karışık ve şüpheci kafa iyidir. Sadece kendine zarar verir...

Hiç yorum yok: