15 Şubat 2009 Pazar

Depresyon mepresyon, bunalım munalım


İnsanların bana neler yapıp, neler yapamayacağımı söylemesinden nefret ediyorum. İnsanların beni bir şekilde hakimiyetleri altına alabileceklerini düşünmeleri ve buna koruma demelerinden nefret ediyorum. İnsanların benim sınırlarımı çizmeye çalışmalarından nefret ediyorum. İnsanların benim sınırlarımı ezip geçebileceklerini düşünmelerinden nefret ediyorum. Çok bilmişliklerle beni bunaltanlardan, mütemadiyen ata sözleri ve deyimlerle konuşanlardan, durmadan öğüt verenlerden de nefret ediyorum. İşin aslı son zamanlarda çevremdeki herkesten eşit derecede nefret ediyorum. Değer verdiklerim ve sevdiklerimin bile en anlamsız hareketlerinden nefret ettiğim zaman kendimdende o eşit derecenin en yüksek payıyla nefret etmeye başlıyorum. Biliyorum geçecek. Ve yine biliyorum bende aciziyetini her zaman muhafaza eden bir adem evladıyım. İnsanların zıtlıklarla oluşan bünyelerinde aciziyetin karşısında iyiki muvaffakiyetleri var ve iyiki bu duyguları istedikleri zaman istedikleri şekilde kullanabiliyorlar. Ben ruhumun isyankar tarafını cilalayıp baş ucuma koyarken bir zaman sonra ondan sıkılacağımı ve yerine yenisini getireceğimi çok iyi biliyorum. Bunca bilmişliğin arasında ruhumun bu kadar derinden sızlamasına bir anlam veremiyorum. Derin düşündüğüm zaman bunların hepsine rengarenk anlamlar verip hepsini zihnimdeki raflara yerleştirip belirli süre orada onları seyredip sonra, aman siz tozlandınız deyip onları yeniden indirip yeniden temizlemekten sıkıldı sanırım ruhum. Anlamak aramak herşeye anlam yüklemek veya anlamlarını bulup yerli yerine yerleştirip göze görkem bir hale getirmektende sıkılmış olabilir. Ruhumun yanı sıra beyniminde isyan sesleri duyuyorum. Azat et bizi diye çığlık çığlığa bağırıyorlar. Hiç kusura bakmasınlar kimseyi azat edemem... Rafların yanı sıra son zamanlarda bir karadelikte kaybetmekteyim herşeyi. En basitinden en önemli olaylara kadar herşeyi unutup, o kara deliğin başına oltamla oturuyorum sakince. Oltanın ucuna ruhumun ve beynimin en çok sevdiği yemlerden birini takıp oltamı itinayla karadeliğe salınca hiç ummadığım şeyler çıkıyor karşıma. Çookk öncenden yaşadıklarımın kırıntılarını bulurken bazen öyle şeyler takılıyor ki oltanın ucuna onu gözüm kapalı yeniden olduğu yere atıyorum. Ama karadelik bana nispet olsun diye kabul etmiyor onları. Çocukken giydiğim kirli bir bot takıldı geçen gece oltaya. Pek bi anlam veremedim bu botu ne diye hala sakladığıma. Belliki beynimiz biz istesekte istemesekte herşeyi oraya atıldığı haliyle itinayla muhafaza etmekte. Biz istediğimiz kadar temizlemeye düzenlemeye çalışalım o her zaman düzenli bir saklayıcı ve koruyucu. Bre mubarek kayıp bürosu gibisin. Kayıp büroları bile senin kadar düzenli çalışmıyor. Ezcümle son zamanlarda şizofren ruhum intihara ve katletmeye fazlasıyla meyilli...

2 yorum:

Ateş Böceği dedi ki...

Bende nefret etmekten nefret ediyorum ama kahrolası beynim izin vermiyor hani kayıp burosu demişsin ya hemen ordan buluyor ve sen bundan nefret edersin diyip beni kendime getiriyor

kaldırımçocukları dedi ki...

ne yaparsak yapalım " insani " duyguların önüne geçemiyoruz işte =)