17 Ocak 2009 Cumartesi


Onlar tanrıydılar. Tanrılar soyundan gelen ve tüm insanlara hükmeden. İsterlerse gazap eden, isterlerse merhamet eden... Ama onlar diğer akılsızlar gibi kendilerinden güçlü tanrıların da varolduğunu asla inkar etmezlerdi. Her zaman olduğu gibi onların tanrısal güçleri de babadan oğula geçerdi. Hem tanrılar soyundan gelmeyen biri nasıl tanrı olabilirdi ki?! Sadece tanrılar soyundan gelenler hayatın tüm nimetlerinden yararlanabilirlerdi. Diğerleriyse hep onların kölesi olmuştu. Bu onur verici bir şeydi. Nil nehri kıyılarına yaptırdıkları pramitlerle dünyanın sonuna kadar hatırlanacak, hatta orada varolacaklardı. Kutsal mabetlerini açmaya kalkan insanlar lanetlenecek, ateşler ve cehennem tanrıları tarafından gazaba uğrayacaklardı... Tutankamon'da böyle yapmıştı. Kaç nesil evvelki dedesi aman tanrısıydı bilinmez. Ama o da onların soyundandı. Ne haşmetli ne güçlü bir tanrıydı o! Pramitinin yapımında binlerce işçi çalıştırmıştı. O işçileri canı istedikçe kurban etmektende çekinmemişti. Ne de olsa tanrı dediğin hem diriltir hem öldürürdü. Haşmetlinin haşmetlisi yüce tanrı!

Bugünkü kurbanları o sunacaktı bereket tanrısına. Üç güzel kızı, eşi bulunmaz mücevherlerle, ipeklerle süsleyip kurban edecekti. O güzel kızları ve tabii mücevherleri alan yüce bereket tanrısı Nil'i hiç taşırmadığı kadar çok taşıracak ve o yıl hiç yaşanmamış bir bereket yaşanacaktı. Belki yeni ambarlar bile yaptırmak zorunda kalacaklardı. İlk defa üç bakire kurban edilecekti daha evvel hiç bir tanrı böyle bir şey yapmamıştı. Yaşanan kıtlıklarında sebebi buydu işte ama onlar bunu düşünememişlerdi. O düşünecekti ve hatırlananlar içinde en çok hatırlanan olacaktı. Üstelik bugünün çok önemli bir nedeni daha vardı, o diğer tanrılardan daha çok hatırlana bilmek için tam beş pramit yaptırmıştı ve onun mabedleri tüm mabedlerden büyük ve daha çok değerli taşlarla süslenmişti... Tanrılar diyarına ne zaman gideceği ve yüce tanrıların onu nasıl karşılayacağını çok merak ediyordu, bu kadar şeyden sonra ona orada çok yüce bir kimlik verecekleri de kesindi zaten...



Etrafında ona hizmet için birbirini ezen kulları her şeyin hazır olduğunu haber verdiler. Aynada kendine bakarken göğsü biraz daha kabardı. Eline değerli taşlarla süslenmiş alltından ağır asasını aldı. Bulunmaz ipeklerden yapılmış ve mücevherlerle süslenmiş ayin kıyafetiyle azametli bedenine bir kere daha baktı " kusursuz!" tanrı dediğin de böyle olmalıydı zaten... Tahtına oturdu ve emrini verdi. Kulları altından yapılmış tahtı omuzladı. Onu Nil'in kıyısana götürmek için yola koyuldular. Taht ne kadar ağırdı... ama kul dediğin sorgulamaz sadece boyun eğerdi...


Kızlar hazırlardı. Firavun asasını sıkı sıkı kavradı ayağa kaltı, binlerce insan secde etmişti... Onlara bakarken göğsü biraz daha kabardı. Yüzündeki ifade de tanrılara yakışır bir ifadeydi..
" Ey denizler ve bereket tanrısı! Sana sunduğum bu güzel bakireleri kabul et. Bize daha çok bereket ver. Ve Nil bu yıl her zamankinden çok taşsın..." Konuşmayıda yaptığına göre artık kurbanlar bereket tanrısına sunulabilirdi. Firavun asasını biraz kaldırdı, tam yere vuracaktı ki Nil homurdanmaya başladı. Sanki içinde iplerini koparmış cehennem yaratıkları yeryüzüne doğru yükseliyorlardı. Sanki canavarların tek çıkış yolu Nil'den açılan kapıydı. Firavun sinsi sinsi gülümsedi, sert yüz hatları yumuşadı, "işte , dedi işte bereket tanrısı cevabını verdi bile"

" Ey berelet tanrısı kabul et!" Nil son kez homurdandıktan sonra kocaman bir karartı yükseldi firavunun üzerine doğru. Asa yere değecekken havada kaldı. Kullar bir tanrıya bir Nil'e baktılar. Nil kabardı, kabardı... Son görülen firavunun şaşkınlığıydı. Ne asa kaldı geriye ne firavun...

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Merhaba Nagehan,
Bloglar arası kitap hediyeleşmesi yapmaya karar verdik. Katılmak istersen bloğumdaki yazıya yorum bırakırsan sevinirim.

Katılmanı bekliyorum :-)

sevgiler...

SERAP dedi ki...

Bloglararası kitap hediyeleşmesi yapmaya karar verdik.Blogdaki yazımı okursan ayrıntılara ulaşabilirsin.Senide görmek hoşumuza gider:)