1 Aralık 2008 Pazartesi

Keşke


Bir cadde boyu yürüyorum, omuzlarım ağırlaşmış, ellerimi soğuktan hissetmiyorum. Yağmur çiseliyor, gökyüzü kara kışın habercisi, bulutlar güneşe yasak koymuşlar dünyaya yüzünü gösteremesin diye. Şehir zaptedilmiş kömür kokusuyla, çek ciğerlerine çekkk, geberene kadar çek. Hava soğuk veya ben soğuğum, üşüyorum dayanamıyorum bu soğuğa. Caddenin sonunda bir park, rüzgar ıslık çaldıkça rengarenk yapraklar havada raks ettikleri yerde süzülüyorlar süzülüyorlar. Havanın soğuk olması kimin umrunda. Bir tablo geliyor aklıma, sanki ressam burayı çizmiş. Parkın ortasından bir dere akıyor o tablodada ama biliyorum ki o tabloyu çizen bir Fransız. İnsanın insana benzediği gibi mekanda mekana benziyor demek... Benziyorda ne kelime o tablo işte. Tablonun içinde olmak bana huzur veriyor. Hemde ne huzur, nasıl tarfi edeyim ki size? Sanki tipiden kurtulup bir kahveye kendimi atmış çini sobanın yanında ellerimi ısıtmış kadar ısınıyor içim. Artık tablonun içindeyim. Sonradan hatırlıyorum o tabloda pelikanlar, ördekler ve kurbağalar vardı. Neden burada yoklar? Belli ki oraları henüz insanlar pis çıkarları için işgal etmemişler. Neyse işte sonuçta ben tablonun içindeyim ve bu tablonun içinde olmak beni ısıtıyor...


Şehrin yaygarasına yeniden döndüğüm zaman kendimi atabileceğim bir kahve arıyorum. O tablo kadar sıcak bir kahve, çini sobasıda olsun içinde. Ve bir kahve buluyorum sonunda sobası çini olmasada içeriyi sıcacık yapmış. Bir çay, bir çay daha, sonra bir çay daha... İçeriye giren insanlar önce sobaya seğirtiyorlar ellerini ısıtıp kendilerine gelmeye çalışıyorlar. Duvarlarda yağlı boya tablolar var ve beş masa.


Günün sonunda evimdeki sobamın başında buluyorum kendimi, ısınamıyorum bir türlü. Evim bana yabancı geliyor. Kırk yıldır uğramamışım gibi. Sesler yabancı, yüzler yabancı, eşyaların bu silik yüzü beni kahrediyor. Bu eşyalar hep bu kadar eğreti mi dururdu etrafımda? Bir tablo var odamda, solmuş çiçekler konsolun üzerine dökülmüşler. Sonra yine o Fransız ressamın tablosu geliyor aklıma. Beni herşeye yabancı yapan bu tablomu? O parka gitmek istiyorum yeniden ama kendimde oraya dönecek gücü bulamıyorum. Hem gece oldu o güzelliği kalmamıştır belkide.İçimde bişeyler eziliyor sanki. Keşke diyorum, keşke bu kadar inatçı ve gururlu olmasaydım. Tabloyla ne alakası var diyeceksiniz. hiç bir alakası yok işte, ama keşke ahh keşke...


Kopuk anlarla dolu kırksekiz saat. Artık pazartesi oldu sanırım. Çok şükür diyecek takatim bile yok benim. Keşke bu sahneyi yeniden çekelim diyebileceğim bi yönetmen olsaydı. Olmadı hocam yeniden çekelim. Ben yaptığım her hatayı düzeltir daha iyi bir iş çıkarırım. Yok işte yookk...Beni silsinler bu hayattan sonra bi yazar yeniden yazsın benim hayatımı. Ben ona ilham veririm hem. Birde iyi bir yönetmen olsun, ben olmadı baştan derim o da yeniden çeker...

4 yorum:

Berrin dedi ki...

o cafede olup senınle kahve ıcmek ısterdım:) sonra cıkıp bıraz daha üşür senarıst ve yonetmenden konuusrduk..evet pazartesı oldu. mutlu bır hafta dılıyorum..

YALNIZLIK OKULU dedi ki...

ama bilki gene aynı hatalar aynı yanlışlar gelip sarmalıyacak seni..aynı rol aynı hikaye olacak yeni hayatında...

kaldırımçocukları dedi ki...

Berrin: evet keşke birlikte orada kahve içebilseydik. ama hayat rastlantılarla dolu belki bir gün... =)

yalnızlık okulu: insan aynı hataları yapacağını bile bile bazı anlarda keşke demekten alamıyor kendini.

cizgilidefter dedi ki...

rastladiginda o yazara
e posta adresimi ver olurmu benim de..
silsin beni de hayattan.
bastan yazsin.

belki o yazar sensin sana
ya da benim bana..
bilmem...
oyle bsyler iste...