11 Haziran 2008 Çarşamba

Bir cümle, bir iz


" Yüzünde ki bu gülüş büyüyecek, büyüyecek; ve tüm yeryüzü bir gün bana bu gülen gözlerle bakacak..." 11.12.2003


Erkenden uyandı, karanlık bir gündü. Yatağın içinde oturdu, duvara dayandı. Komodinin üzerinde duran Dava kitabını eline aldı. Ansızın kulaklarında bir cümle yankılandı " kitaplarım benim için değerlidir. Dikkat et onlara " aldırmamaya çalıştı. Kitabı rastgele açtı, defalarca okumuştu. " günlüklerden alıntılar " bölümüne geldi yine hızla elleri, karamsar cümlelerle dolu olsada her karamsar anında bu cümleleri okuyup, biraz daha Franz'a benziyordu ne de olsa... Birde çok sıkkın olduğu zamanlar seyrettiği bir film geldi aklına, Ölü Ozanlar Derneği. Şimdi seyretse ev ahalisi uyanır mıydı acaba. Sonra gözlerini kapadı, gözlerinin önünde oluşan ilk sahne " yırtın kitapları " diyordu Robin Williams. Gözlerini açtı, sanki gözlerini hiç kapamamış gibi hâlâ kitaptaydı gözleri. Duvarın soğuğunun kemiklerini nasıl da sızlattığını fark etti. Doğruldu " kitapları yırtmak " dedi. Gülümsedi, acı bir gülümseme. Bir kitapta ise " okuyacak vaktiniz yoksa eğer " diyordu yazar " kitapların yapraklarını çantanıza atın. Kitaplar yıpranmak ve yırtılmak içindir. " Sonra yine aynı cümle " kitaplarım benim için değerlidir. Dikkat et onlara. "... Ayağa kalktı ağır adımlarla pencerenin önüne geldi, dışarda ki karanlık sabahı yeni fark ediyordu. İçi sızladı ansızın, gökyüzü yağmura gebeydi ve o yağmurdan hiç hoşlanmazdı... Duvarlar onu kapana sıkıştırmıştı sanki. Okula gitmesi gerekiyordu, üstelik orada görmek istemediği bir sürü yüz vardı.


Otobüste kulaklarından dışarıya saçılan müziği dinlerken bile kulaklarında aynı cümle yankılanıyordu. O sadece düşünüyordu. Yanına bir kız oturdu aynı dakikada kitabına gömüldü, aynı ses daha şiddetli yankılandı kulaklarında. Walkman'in sesini biraz daha açtı. Yanında ki kız ters bir bakış attı, yine kitabına gömüldü. " zoru ne bunun " dedi. Çok sonra fark etti, otobüste herkese dinlediği şarkıları dinletiyordu. Gülümsedi umursamazca, kız kendine yeniden baktığında.


Öğretmenin söylediklerinden hiç bir şey anlamıyordu. Ev ve otobüs sahnelerini birbirine bağlamaya çalışıyordu, hızla giyindi kahvaltı yapmadı, üstüne bir de yol çalışması yüzünden yarım saat yürümek zorunda kalmıştı. Sanki bedeni içinde taşıdığı ruha isyan ediyordu. Belkide bir hata olmuştu ve bu ruh bu bedene ait değildi. Öğretmen karşısında konuşuyor konuşuyordu. Ağzını açıp kaparken yüzünün girdiği o anlamsız şekiller ne kadar da komik görünüyordu şimdi. " silik bir karakter " Öğretmen için hep aynı şeyi söylemişti, yine elinde olmadan tekrarlıyordu. Ruhu isyan eden bedenine tepki vermek için yükseliyor yükseliyor, sınıfa kuş bakışı bakıp kapana kısılmış fare gibi yeniden bedene dönmesini gerektiğini bildiği halde orada öylece asılı duruyor ve yerçekimine karşı koyamayıp bir anda kendini eski konumunda buluyordu. Bu anların ısrarlı tekrarı içinde tam kırkbeş dakika geçirdi. Zamana kim karşı koyabilir ki, işte o işkence de bitmişti bile.


Yine kopuk anlarla dolu bir yürüyüş, ve kendini bir cadde de buluşu. Adımlarını görünmez gözler takip ediyordu sanki. Akşama doğru güneşin batışını göstermeyen bulutlara küfür ede ede yürüyordu. Aynı cümlenin beyninde ki o valsli tekrarı onu çileden çıkarmaya yetiyordu. Kızgınlığı kendineydi, bu cümleyi kuralı tam beş yıl olmuştu. Neden çıktı, nereden çıktı şimdi bu cümle su yüzüne. Hemde tam beş yıl sonra... Tanımadığı sesler konuşmaya başladı beyninde, önce onlarca ses, sonra yüzlercesi, binlercesi... Yalpaladı, en son ne zaman yemek yemişti " eğer dün gece yemek yediysem ölmem, e sorun yok " dedi.. Şimdi ise bir ağaca dayanmış, sıtma geçirir gibi titriyordu. Acıkmış mıydı sahiden, oysa ağzına tek lokma koymak istemiyordu. Caddenin geniş kaldırımında durdu, arkasına baktı. Onu uzaktan gören takip edilen bir ajan sanardı. Sanki arkasından gelmesini beklediği birileri vardı. Yine aynı yabancı sesler birbirine karışmaya başladı. Sahi kimdi bu seslerin sahibi, geriye dönüp beş yıl önce söylenen bu cümleyi hatırlarken, çöpe attığı anlar su yüzüne çıkabilmek için, gördükleri ışığa doğru haykırıyorlar mıydı. Yoksa bu sesler yıllar evvel yaptığı hataları yüzüne vuran, kendini dost sananların mı sesleriydi. Kurulan cümleler çok tanıdıktı, ama o kadar çok ses aynı anda konuşunca anlamsız bir ses kalabalığı oluyordu sadece. İçinden seçebildiği ve onu rahatsız eden tek cümle vardı. Tüm o cümlelere üstün gelen cümle.


Telefon çaldı, çantasında bir telefon olduğunu hep unuturdu. " Bir mesaj alındı " bu cümle hiç bu kadar anlamsız gelmemişti. " neredesin? merak ettik. hem aramalara da cevap vermiyorsun. " bu basit cümleyi anlamak için dakikalarca baktı telefona, ve nedendir daha sonra " sevinmeliyim beni hala merak eden birileri var " dedi. Yanında bir ses " dikkat et düşeceksin " diye haykırdı. kafasını kaldırmaya takati yoktu, bu cümleyi kuran bir polisti. Gülümsemeye çalıştı, önünde kocaman bir çukur vardı. "Sahi neredeyim ben" aynı umursamaz adımlarla geçti memurun önünden.

Eve döndüğünde ise kimse yoktu. Yatağının üzerine oturdu aynı kitabı eline aldı. Oysa çok yorgundu ve hala titriyordu. Kitabı açtı, kelimeler birbirine girmeye başladı, bulanıklaştı, her şey ansızın uzaklaştı. Uzaktan çok uzaktan bir ses, hep aynı cümleyi yineliyordu. Tüm gün yaşadıkları kesik kesik gözlerinin önünden geçerken, tepesinde birinin varlığını hissetti, " içeriye gelsene, yemek hazır. hem güzel bir film var seyrederiz." göğsünün üzerine düşen kitabı eline aldı, arkadaşına baktı " kitapların senin için değerli mi?" arkadaşı yüzüne kayıtsızlıkla baktı, kitaplara pek aldırdığı yoktu, hem belli ki mercimek köfte daha çok ilgisini çekiyordu, " Allah aşkına! iyi misin sen? " bu soru yersiz, zamansız ve yanlış kişilere sorulan türlerdendi belli ki. " tamam. Geliyorum..." aynı kayıtsızlıkla çıktı odadan. Kitaba baktı, " kitaplar dedi kitaplar. Beş yıl oldu oysa. Ben senin kitaplığından düzinelerce kitap aldım. Ne diye son gün böyle bir cümle kurdun, gider ayak. Oysa ben sana diyorum ki tam beş yıl sonra,


Hayatım benim için değerlisin dikkat et kendine...

11 yorum:

Büşra Yürekli dedi ki...

kaleminiz güçlü. yazdıklarınızı kitaplaştırmayı düşündünüz mü hiç?
bi deneme yapabilirsiniz bence :)

kaldırımçocukları dedi ki...

Bu güzel ve cesaret veren yorumunuz beni çok mutlu etti... Çocukluğumdan beri en büyük hayalimdir güzel sanatlarla uğraşmak. kim bilir belki bir gün... Ama çoook çalışmam gerek çoook =)

Büşra Yürekli dedi ki...

siz de çoookk çalışırsınız çoookkk başarılı olursunuz :))
en büyük hayalinizi gerçekleştirin hadiii.bekliyoruz :)
kitap kapağını ben tasarlarım size

kaldırımçocukları dedi ki...

ben artık övünürüm, kitabımın kapağı bile hazır diye =) tamam, bundan sonra daha çok çalışıcam =) ama kitap yazmak çay demlemeye benziyor birazda, demini almayan çay içilmez (tiryakisinden) :)

Büşra Yürekli dedi ki...

çay güzel olacaksa beklemesini biliriz biz,(tiryakiyiz ya biz de :) )

kaldırımçocukları dedi ki...

Eyvallah hocam =)

Yolcu dedi ki...

kitap...kitaplar...kitaplar...bu blogu çok sevdim ben gerçekten ya,kitap dediğin zaman akan sular durur benim içinde.Kitaplar değerlidir,çok değerlidir.

Yolcu dedi ki...

ayrıca kaleminizde gerçekten kuvvetli...:)

kaldırımçocukları dedi ki...

merhaba, hoş geldiniz... evet kitaplar değerlidir ve kitaplar bizim gibiler için süleyman hazinelerinden daha kıymetlidir:) beğenmenize çok sevindim...

cizgilidefter dedi ki...

Kitaplar sahibini ozlemis gibi;ya da biseyler biseyleri...
Dusundum de...
Yillar sonra kitaplarimi gormek,kart almak,animsanmak falan mutlu ederdi beni

kaldırımçocukları dedi ki...

ah keşke hayat bana bi kart yollasa dedim şimdi. mümkünse kırmızı olsun:) kitaplarımı bende çok özledim... zamnında kıymetini bilemedim şimdi kütüphane yollarını aşındırıyorum. insan ne garip bi mahluk