17 Haziran 2008 Salı

Akşam Üzeri


Kömür karası gözlerini mavi gökyüzüne dikmişti, gözlerinden daha da siyahtı saçları, bukle bukle. Şen bir kahkaha attı, parkta ki diğer çocukların kahkasına karıştı onun kahkahası, ve rüzgarın dansıyla gökyüzüne doğru aktı, kayboldu gitti. Bir seyyar satıcı ' Bismillah ' dedi itti el arabasını. Güneş parlattı üzerinde ki domatesleri, biberleri... Ve bir işçi mesaisinden çıktı, yorgun... Bir diğeri mesaiye başladı. Elleri erzak dolu bir baba döndü sokağın köşesinden, kömür karası gözlü kız şen bir kahkaha daha attı, gökyüzüne baktığı yerde. Uçurtması süzüldükçe daha mutlu oluyordu, ayakları yere basmıyordu sanki ve diğer kahkahalara inat daha şen kahkahalar savuruyordu gökyüzüne. Bu şen kahkahalar onu yormuş olsa gerek ki, bir an durakladı, gökyüzünde süzülen uçurtmasını bir gökbilimci kadar itina ile takip ediyordu. Sonra derin bir nefes aldı, ' kuşlardan bile yükseklerde uçurtmam ' diye çığlık çığlığa bağırdı. Bazıları kumlarla oynuyor, bazıları salıncakta gökyüzüne doğru yelken açıyorlardı, çocuk umutlarıyla yeni düşler keşfetmek için. Miço olmayı kaldırmazdı küçücük yürekleri, onlar kendi düşlerinde kaptan olacaklardı. Gemilerinde sevdikleri tüm kahramanları misafir edeceklerdi belki. Ama asla o dümeni başkalarına vermeyeceklerdi. Kimsenin hakkı yoktu buna, en sevdikleri kahramanların bile... Ve bir baba daha döndü köşeden erzaklarla. Gözlerinde ki yorgunluğun arasından umut ışıkları süzülüyordu. İşte gözlerinden umut ışığı süzülen o babalar diğerlerinden farklıydı, çünkü o umut ışıklarıyla bakıyorlardı parka... Ama öyle bir bakış ki... Her biri kendi çocuğunu diğer çocuklardan ayırt edince daha da parlıyordu gözleri ve biraz daha yok oluyordu yorgunluk izleri... Kömür karası gözlü kızın babası da döndü köşeden, sessizce yaklaştı parka. Bir bankın üzerine bıraktı kendini, seyre daldı... O anda, o sıradan babaya ' hangi zaman dilimini dondurmak istersiniz' diye sorsalardı eğer, hiç tereddüt etmeden 'işte,' derdi 'bu an, oniki saatlik mesaiden sonra, hayatın tüm çirkefini unuttuğum, içimi şen kahkahalarıyla ısıtan kızımla birlikte, bu anda kalayım. sonra siz beni kocaman bir albüm olan dünya tarihinin arasına önemsiz gibi yapıştırın... çünkü ben bu anda mutluyum...' Yavaşça ayağa kalktı baba, kızının da uçurtma sevdası bugünlük bitmişti. Rüzgar eskisi gibi esmiyordu çünkü, sanki yorgun babayla anlaşma yapmışlardı da özlem dolu babayı anlamıştı rüzgar. Daha fazla ayrı kalsınlar istemiyordu... Babasını fark eder etmez koştu yanına, sarıldı büyük bir umutla, sarıldı küçücük elleriyle. Öyle bir umut ki, yaşadığı sürece başka umutlara böylesine sarılmazdı belkide. Kim bilir... El ele tutuştular, ağır ağır parktan çıktılar. Güneş yansıta bildiği tüm renkleri yansıtmaya çalışıyordu dünyaya. Dünya içinse bu güzel bir ziyafetti. Yürüdüler gün batımına doğru. Sonra diğer çocuk gitti babasıyla. Bir diğeri, bir diğeri... Artık ıssızdı park. Rüzgar ağaçları savurdu, güneş tüm ihtişamı ile battı. Ve bir akşam üzeri daha böyle bitti...

2 yorum:

cizgilidefter dedi ki...

Camdan baktim yazini okuduktan sonra
Siyah kivircik sacli kucuk bi kiz vardi sahiden de,babasinin elinden tutmus
Keske kucuk olsam bnde,elimden tutsa babam,salincaklar ucagim olsa yolum bitmese,sorunum biten dondurmam olsa,buraya bi kus konsa biri tutsa,biri yese,biri de
hani bana dese;saklambac oynasam elma deseler ciksam,armut deseler cikmasam

Biz saklambac oynadikca ebeler kufur konusu oldu,ninnideki bostana danalar girdi,lahanalari hupurdu ya bakma sen...,babami ozledim,cocuk yasima gittim bikac dakikaligina,
kalemine saglik...

kaldırımçocukları dedi ki...

çocukluğuma dönmek istemem... babamı çok özledim zamanında ondan çok ayrı kaldım, belkide bunun içindir dönmek istemeyişim. hiç değilse şimdi akşam yemeklerinde görüyorum. inşallah sende en kısa zamanda özlemini giderirsin