Gece başlarken, sinsice yaklaşan bir karadul ısırıyor çürümeye yüz tutmuş bedenimi. Yaklaşık bin kilometre gerisindeyim hayatın. Son kullanma tarihi geçmiş bir binanın, küf kokan bilmem kaçıncı dairesinde. Manzaram örümcek ağları, bir kaç yıldız görünüyor biraz sarkarsan pencereden. Yarasalar uçuşuyor gökyüzünde, ansızın kapıveriyor kendine yeni bir kurban arayan sivrisineği.
Gök gri deniz yeşil bu ülkede. Kentin loş ışıkları o kadar aydınlatmış ki her yanı, yıldızlar uğramaz olmuş. Dar ıssız sokaklardan köpek sürüleri geçiyor. Güneşin doğuşunu seyredemiyorum, çünkü burada ufuk yok. Bin metre karelik alana bir ağaç düşüyor. Burada insanlar asla başlarını kaldırıp gökkubbeye bakmıyorlar, güneşin batışını seyretmek isteyip " nerede bu ufuk " bile demiyorlar. Işıkları kapatıp yıldızlara " bu diyara tekrar dönün " demiyorlar. Sanki hepsi yaşayan birer ölü...
Beyinleri çürümüş, yok olmaya yüz tutmuş, gözlerinde ki ışık sönmüş, yorulmuşlar daha başlamadan hayata, davaalrına pes demişler.
Yok olmaya yüz tutmuş sevdalar, davalar, hayatlar...
Yorulmuş gözler ve yüzler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder